Nostalji

BATMAN’IN İLK NAHİYE MÜDÜRÜ ÖKKEŞ BAHRİ GÜNENÇ

Bu haftaki nostalji köşemizde, 1937’lerde nahiye olan Batman’ı ve ilk Nahiye Müdürü Ökkeş Bahri Günenç’in hayatını kaleme aldık.

BATMAN’IN İLK NAHİYE MÜDÜRÜ ÖKKEŞ BAHRİ GÜNENÇ
06-04-2016 21:27
25-12-2021 12:32
Google News

Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN

İzinsiz iktibas edilemez.

Günümüzdeki Batman ilinin çekirdeği olarak anılan İluh Köyü, tarihi süreç içinde Diyarbakır Vilayetinin Elmedin Kazası’na bağlı idi. Elmedin Kaza Merkezi ise bugünkü Girberaşık yani İkiztepe Köyü idi. Elmedin Kazası, Batman Çayı kenarında yer aldığı için 1926 yılında Batman Çayının taşması sonucu sel suları altında kalarak haritadan silinmiştir. Bu doğal afetten sonra Elmedin Kaza Merkezi lağvedilerek Siirt Vilayetinin Beşiri Kazasına taşınmıştır. İluh Köyü de Beşiri Kazası’na bağlanmıştır.

PETROL BULUNDUKTAN SONRA İLUH’A GÖÇ AKINI BAŞLADI

Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün (MTA) İluh Köyü’nü güneyden çevreleyen Raman Dağları bölgesinde petrol bulunma olasılığı ilk kez 1934 yılında söz konusu olmuş ve ilk jeolojik çalışmalar 1937 yılında yapılmıştır. 20 Nisan 1940’ta 1048 metrede Maymuniye Boğazında açılan ilk kuyuda -Türkiye’deki ilk- petrole rastlanmış, petrol haberleri Türkiye’ye ayrı bir sevinç yaşatmıştı. 1940’larda Başbakan olan Refik Saydam, müjdeli haberler üzerine DDY raylarının Diyarbakır’ın Bismil ilçesinden İluh’a kadar uzatılması için karar aldırmıştı. Bu gelişmelerle birlikte İluh ve çevresine bir göç akını başlamıştı. İluh’un yerlileri İluh Tepesinde, başka yerleşim yerlerinden gelenler ise İluh eteklerindeki düz alanlarda konut inşa etmeye başladı. Kısa süre içinde İluh Köyünün nüfusu katlanarak artmaya başladı.

ASKER KÖKENLİ GÜNENÇ, NAHİYE MÜDÜRÜ OLDU

İluh Köyü 1937 tarihinde bucak yani nahiye olmuştur. İluh Nahiyesinin ilk Nahiye Müdürü ise Antep Harbi Cephe Komutanlarından Ökkeş Bahri Günenç’tir. Ökkeş Bahri Günenç, 1897 yılında Gaziantep’in Sarıt Mezrasında dünyaya gelmiştir. Ağabeyi Mehmet, kendisinin kavuşamadığı eğitime küçük kardeşi Ökkeş Bahri Günenç kavuşabilsin istemiş ve onu okutmuştur. Binbaşılık rütbesine kadar yükselen bu kardeş, ordu ahlakına uymayan bir üstünü tokatladığı için binbaşılık rütbesi sökülmüş, teğmen olarak kalmıştır.  

ÇATIK KAŞLARIYLA İNSANI TİTRETİRDİ

Ökkeş Bahri Günenç, tam bir Batman yürekliydi. Gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen, gözü pek bir kişiliği vardı. Çok nadir gülümserdi. Hep çatık duran kaşlarıyla ve sert bakışlarıyla insanı titretirdi. Hiç bir yanlışı kabullenmeyen, haksızlıklara karşı çıkan, sivri dilli biriydi. Böbürlenmek, kendini övmek gibi deyimler yoktu sözlüğünde. Antep savunmasında da büyük başarılar göstermiştir. Kara kuru bir adam olan Ökkeş Bahri Günenç, bir süre Fransızlara esir düşmüştü. Tutukluluk günlerinde saçı sakalı uzamış, epey bir zayıflamış, gözleri yuvasına çekilmiş, kararan teniyle ise Arapları andıran bir görüntüye bezenmişti. Neyse ki esaret günleri bitip, Antep Fransız işgalinden kurtarılınca Ermeniler, mallarını mülklerini geride bırakarak Fransızlarla birlikte Halep’e gitmişlerdi. Ökkeş Bahri Günenç ise savaş ganimeti olarak Ermenilerden kalan mal ve mülkün bir çöpünü dahi almaya tenezzül etmemiş, eşinin babasından miras kalan virane evde oturmaya devam etmişti.

BİRÇOK NAHİYEDE MÜDÜRLÜK YAPMIŞTI

Ökkeş Bahri Günenç, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren yurdun çeşitli bölgelerinde Nahiye Müdürlüğü yapmıştır. 1937–1943 yılları asında ise henüz yeni nahiye olan İluh’ta görevlendirilmişti. İluh, bozkır bir ovanın ortasında, çevresine göre ortalama 50–60 metre yüksekliğinde, killi topraktan oluşmuş, günümüzde yapay olduğu söylenen tepelik bir alandır. O zamanlar İluh’taki hanelerin sayısı, iki elin parmak sayısını geçmezdi. Henüz bir okulu olmayan bu yerleşim yerinde, güvenliği sağlamak için yapılmış bir jandarma karakolu mevcuttu. Ökkeş Bahri Günenç, Nahiye Müdürlüğü görevi sırasında kendisine intikal eden, özellikle basit adli vakalar yani husumet ve kavgaları, kendi yöntemleri ile çözüme kavuştururdu. Jandarma eşliğinde huzuruna gelen husumetli kişilere, haklı veya haksızlıklarına bakmaksızın, İluh tepesinde açılan kerpiç imalatı sahalarında günlerce karın tokluğuna çalışma cezası verirdi. Çoğu zaman bu kavgalı kişiler asker kökenli, Nahiye Müdürünün huzuruna çıkıp bu cezayı almaktansa yolda barışarak geri dönmeyi yeğlerdi.

Ökkeş Bahri’nin son görev yeri Gaziantep’in Nizip İlçesinin Nüfus Müdürlüğü oldu. Eşi Asya Hanım vefat ettikten sonra Meryem adında bir hanımla evlenerek, yaşamının geri kalanını ikinci eşi ile birlikte sürdürmüştü. 1897 doğumlu Günenç, emekli maaşıyla Gaziantep’te geçimini sağlayamadığı için Nizip İlçesine yerleşmiştir. 1980 yılında 83 yaşındayken vefat eden Ökkeş Bahri Günenç’in naaşı, Gaziantep’te defnedilmiştir.

TORUNU FEVCİ GÜNENÇ ANLATIYOR:

İluh’un İlk Nahiye Müdürü Ökkeş Bahri Günenç'in torunu Yazar Fevzi Günenç, dedesiyle ilgili hatırladıklarını anlatıyor:

DEDEM RÜŞVET ALIYOR

“O hep çatık kaşlı olan, bakışlarıyla bile insanı titreten dedem, beni görünce yelkenleri suya indirirdi. Sanırım bütün dedeler çok sever torunlarını.

Ben de küçücük yaşıma, küçücük boyuma bakmadan bu sevilmişliğimi değerlendirirdim.

İluh’ta sabahlar güzel olur. Horozlar, kazlar bağrışarak uyandırır adamı. Pencereden bakar, gözlerimle sevenim bunları.

Sabahleyin uyanır uyanmaz ilk işlerimden biri de soluğu dedemin müdürlük odasında almak olurdu. Dedem, odasını oyun alanına çevirmemi görmezden gelirdi.

Bir bahar sabahıydı. Kapıya korkak korkak vuruldu.

“Gir!”

Kapı aralandı. Odacı Memo dayı başını uzattı:

“Bir misafireniz var begim…” dedi usulca.

Dedem sertliğini hiçbir zaman yitirmeyen sesiyle:

“Kimmiş o? siye sordu.

“Filanca köyün ağası begim.”

“Ne istermiş?”

“Bir külek yoğurt getirmiş. Hatırınızı soracakmış.”

“Gelsin bakalım. Yoğurdu da getirsin.”

Odacı Memo dayı çıktı, filanca köyün ağası İbrahim Halil ağa içeriye girdi. Kucağında kocaman bir yoğurt küleği vardı.

Ağa küleği yere bıraktı. Şapkasını çıkardı.

“Nasılsanız begim?”

“Benim nasıl olduğumdan sana ne? Ne istiyorsun, sen onu söyle!”

“Şu bizim Yeşil Mera var ya… Oraya köylüler dadandı. Kıçı gırık oğlaklarını salıveriyorlar çayırlarıma. Höt, diyecek olsam, ‘Müdür beyimize söyleriz, sana haddini bildirir,’ diye beni tehdit ediyorlar. Varayım onlardan önce ben gideyim. Müdür beyim benim değil, onların ağzının payını versin, dedim.”

“Demek senin çayırların ha! Hım… Peki, bu işi halletmem için bana rüşvet olarak ne getirdin?”

Keyiflenmiş gibi görünüyordu İbrahim Halil aga. Kararmaya yüz tutmuş sarı dişlerini göstererek güldü.

“Bir külek yağlı yoğurt getirmişem begim. İçinde bir topak da tereyağı vardır. Seversen gene getirirem. Meded eyleyesen,şunlara bir göz ayırasan müdürüm”

“Aç bakalım şu küleğin ağzını da, görelim, doğru mudur, yanlış mıdır dediğin.”

Ağa, keyifle hem de aceleyle iplerini çözüp üstündeki otları kibarca kaldırarak bir yana bıraktığı küleğin yüzeyini kaplayan bezi kaldırdı.

Gerçekten yoğurdun üstünü kaymak bağlamıştı.

Dedem Ökkeş Bahri Bey:

“Sana kim akıl verdi ulan!” diye sertleşti. “Kim söyledi sana benim rüşvet aldığımı!” Küleği kaptığı gibi adamın tepesinden aşağıya boşalttı.

Kardan adama dönmüştü İbrahim Halil ağa. Yoğurtla kaplanmış olan yüzünü elinin tersiyle sildi. Şimdi gözleri şaşkın şaşkın parlıyordu.

Geldiği gibi gitti”

***

KÜÇÜK AMCAMIN UÇAN HALISI

İluh’un yeşil tepelerinden birinin eteğinde kuruluydu evimiz. Evimizin hemen yanı başında Nahiye müdürlüğü binası vardı. Onun yanında da jandarma karakoluydu karakol Kumandanının lojmanı.

Bahar temizliği vardı o günlerde. Halılar bir gün önce yıkanmış, kurusunlar diye evin damına serilmişti. Damın yüksekliği en az beş metre.

Ertesi gün büyük halam:

”Cahit!” diye seslendi. Dama çık da bak hele. Halılar kurumuş mu? Kurumuşsa çıkıp indirelim”

Küçük amcam önemli işlerin adamıydı. Kendisine verilen görevi yıldırım gibi yerine getirirdi. Bu kez de öyle yaptı. Tahta merdivenin basamaklarına dikkatle basarak dama çıktı.

Ben aşağıda onu izliyordum.

Amcam halılara dokundu. Kurumuştu anlaşılan. Yüzü gülüyordu. Onları aşağıya indirme işini ablalarına bırakır mıydı hiç!

Birinin ucundan sımsıkı tuttuğu halı kendisinin en aç iki üç katı ağırlığındaydı. Yerinden kıpırdatılınca savrulup aşağıya kaydı. Amcam da üstünde.

Ben el çırpıyordum. Ninemden dinlediğim “Uçun Halı” masalından etkilenmiş olmalıyım.

“Amcam uçan halıya bindi!” diye bağırıyordum. “Amcam uçuyor uçuyor…”

Meğer tam o sırada dedem nahiye müdürlüğünün penceresinden bizi izlermiş. Amcamın damdan aşağıya uçtuğunu görünce pencereden kayboldu.

Sesime halalarım, ninem de koştu.

Amcam şimdi yerdeydi. Keyifli keyifli sırıtıyordu. Halı sanki paraşüt olmuştu ona.

“Halılar kurumuş…” dedi halalarıma. Bunu ben indirdim aşağıya.”

“Şimdi ben de seni indiririm aşağıya ulan hayvan!” diye bağırdı dedem. “Öldürüp öldürüp dirilttin bizi!”

Dedemdi. Amcamın mini minnacık vücudunu kocaman elleriyle kavrayıp havaya kaldırdı.

Ninem hemen işe karıştı.

“Bırak çocuğu Bahri Bey” dedi. Onun korktuğu kendine yeter”

Dedem söylenerek dairesine yollandı.

Galiba dudaklarının ucunda çok nadir gördüğümüz bir gülümseme vardı.

 

NOT : BUCAK VEYA NAHİYE; Türkiye 'de coğrafya, ekonomi, güvenlik ve mahalli hizmet bakımlarından aralarında ilişki bulunan kasaba ve köylerden meydana gelen, ilçeden küçük bir mülki idare bölümüdür. Günümüzde bucakların işlevselliği kalkmıştır, 1970'lerden beri bucak teşkilatlarına yeni bucak müdürleri atanmamaktadır. Buna rağmen bucaklar hâlâ hukuken tanımlıdır ve resmî istatistiklerde belirtilir.

Bucaklar, 1871 yılında "nahiye" adıyla yönetim sistemine girmiştir. Bucaklar (diğer adıyla nahiyeler) 1923-1970 döneminde bucaklar ulaşım ağı yönünden birbiriyle bağlantılı, jeomorfolojik ünite ve birimler itibariyle aynı coğrafi ortamı paylaşan köylerin (muhtarlık alanlarının) bir sınır içine alınmasıyla oluşturulmuş idari alanlardı. Bu alan içinde merkezi konumlu bir yerleşme (köy, kasaba veya şehir) bucak merkezi olurdu ve bucak müdürlüğü teşkilatı burada yer alırdı.

1949'da kabul edilen 5442 sayılı İl İdaresi Kanununa göre bucak "coğrafya, ekonomi, güvenlik ve mahalli hizmet bakımlarından aralarında münasebet bulunan kasaba ve köylerden meydana gelen bir idare bölümü" olarak tanımlanmıştır. Bucaklar il ve ilçelerde olduğu gibi kanunla değil bir idari işlemle kurulurlar. Bu idari işlem İçişleri Bakanlığının kararı ve Cumhurbaşkanının onayıdır.

NOT: Nostalji sayfamızda emeği geçen Eğitimci Ekrem Günaydın’a teşekkür ediyoruz. https://www.facebook.com/ekrem.gunaydin?ref=ts&fref=ts

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
ANKET TÜMÜ
BATMAN'IN SİZCE EN ÖNEMLİ SORUNU NEDİR?
ARŞİV ARAMA
E-GAZETE TÜMÜ
3 Nisan 2024 e-gazete