MEDYA VE TARAFSIZLIĞI...

21-01-2018

Devleti en iyi yönetmek için yasal çerçevede kurulan siyasi partiler, kendilerini tanıtmak, görüş ve önerilerini kamuoyu ile paylaşmak için medyaya ihtiyaçları vardır.

Vatandaşlarda ülkenin yönetimine tabi olan bu partileri tanıma ve oy isabetli ve doğru karar vermek için medyaya ihtiyaç duyarlar.

Medyanın, siyasi kararlarda belirleyici olmasından dolayı dördüncü güç olarak tanımlanması doğrudur.

Medyanın da, doğru, objektif, tarafsız, özgür ve tüm siyasiler ile aynı mesafede olmalıdır.

Ülkemiz medyasının bir kısmının hep fazla isteme ve hırsı ile dördüncü güç olarak değil de gizli güç veya tek güç olarak da tanımlananlar hep olmuştur.

Tanzimat fermanı ve sonrası önem kazanan bab-ı ali veya günümüz medya, içinde bir kısmı; toplumu biçimlendirme, iktidarlar kurup değiştirme ve ekonomik çıkarlarına göre davranma ve benzeri yanlışlar yapmış olsa da yinede önemli bir güçtür.

Şu da bir gerçek ki günümüzde etkili olan bazı medyanın siyasi partilere bakış açıları, eleştiri veya övmeleri ve her siyasi partiye aynı mesafede olmamaları toplumu iki partili bir oluşuma doğru çaba harcamaları doğru değildir.

İktidarda yana gözüken medyanın, iktidardan yana haber yapmaları, TV, gazete, radyo ve dergilerinde parti çalışmalarını en ince detayına kadar vermeleri, il veya ilçe kongrelerinin birçoğunu canı yayınla anında ülkenin gündemine getirmeleri, muhalefet olan diğer partileri gündemlerine almamaları üzücüdür.

Muhalefetten yana olan meydanında iktidarın çalışmalarını gündeme getirmemeleri, aynı siyasi düşünceye sahip olan partileri gündemde yer etmeleri için yayın politikalarını izlemeleri, diğer siyasi partilere önem vermemeleri de yanlıştır.

Bir kısım medyaya; toplumu iki kutuplu veya iki partili siyaset oluşumu için çaba harcamaları dördüncü güç görevini değil gizli ve tek güç çabası içine girdiği ve yanlış yaptıklarıdır.

Sorumsuz, çıkar ve ideolojik düşünceleri doğrultusunda yayın politikaları izlemeleri,  toplumu kendilerine göre dizayn etme çabaları, doğru, şeffaf, cesur ve objektif ilkeleri bir kenara bırakmaları, dünyada hesap sorulmaz/sorulamaz olsa da ahirette mutlaka hesap sorulacağıdır.

Hakke suresi:

26- “Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”

27- “Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”

28- “Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.

29- “Saltanatım da yok olup gitti.”

Birde basın ve yayın yoluyla sebep olunan yanlışlıklar ve kul haklarının hesabı “Essebebu kel fail” yanı sebep olan, yapanın da cezası kadar suçludur kaidesi düşünüldüğünde sıkıntının boyutu gayet büyüktür.

Makamımız, konumumuz, gücümüz, çevremiz, ilmimiz...

Daha nice meziyetlerimiz olması güzel, ancak bunları hakkaniyet ölçüsü ile değil, çıkarlarımız doğrultusunda kullanırsak tövbe etmeden ölürsek ahirette ceza göreceğimizdir.

Selam ve Dua ile.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?