Nostalji

ONLAR, BATMAN’IN RENKLİ SİMALARI

Şehirler, insanların ruhunu taşır. Bazı insanlar, o şehirlerde ölümsüzleşir. Onlar kimi zaman “deli” olarak bilinir, kimi zaman “veli” olarak bilinir, kimi zaman “âlim” olarak bilinir…

ONLAR, BATMAN’IN RENKLİ SİMALARI
06-10-2015 20:04
25-12-2021 12:37

Yazan ve derleyen EKREM GÜNAYDIN

İzinsiz iktibas edilemez.

Bu haftaki nostalji köşemize Batman’a renk katan bu simaları taşıdık. Vatandaşlardan gelen anılarla sayfamızı süsledik…

MAHFUZ:

Halk arsında deli Mahfuz diye anılırdı. Kırmızıya alerjisi olan boğalar gibi onun da kırmızı giymiş kadınlara karşı alerjisi vardı. Mesaisi Batman’ın diğer renkleri gibi sabahın erken saatlerinde başlardı. Güneşin yüzünü göstermesiyle kentin sokaklarına akan Mahfuz, sessiz sakin bir yapıya sahipti. Günün büyük bir kısmını kendisine musallat olan çocuklardan kaçmakla geçirirdi. Ancak bazen aniden sokaklar onun çığlıklarıyla yankılanırdı... Çığlık attığı zaman herkesin gözü etrafta kırmızılı kadın arardı. Konuşamıyordu. Sadece çığlık atıyordu. Konuşabilseydi eğer belki de içinde kopan fırtınanın nedenini duygularını öğrenebilirdik. Bir gün bir araba çarptı. O gün çığlıkları tüm Batman sokaklarından duyuldu. Sanki kalan tüm çığlıklarını biriktirip bir seferde çıkarmıştı gırtlağından. Deyim yerindeyse kolu kanadı kırık bir şekilde hastaneye götürdüler. O günden sonra bir daha da çığlıkları duyulmadı...

MÜNİR...

Batman’ın en renkli simalarından... Köpekleriyle tanınan Münir, gençler tarafından da sevilirdi. Köpekleriyle Batman sokaklarını gezerdi. O zamanlar sokaklar sayılıydı. Gelişen teknoloji ile büyüyüp gelişen Batman’da her geçen gün sokaklar arttı. Sokaklar arttıkça renkler görünmez oldu...

MİZBAH:

Batman’ın en eli açık renklerinden biri... Zararsız kendi halinde... Her zaman temiz. Israr etmez sadece ihtiyacı olduğu kadar isterdi...

RESULO:

Elindeki bastonuyla bütünleşmiş bir renk. Genellikle kahveleri gezer. Bir elinde bastonu, bir elinde poşeti. İlk dönemler her türlü yardımı kabul ederken daha sonra nakit çalışmaya başladı. Bunun için de özel taktikler kullanırdı. Kahvede oturanlardan veya esnaftan güzüne kestirdiğinin alnını öpüp harçlığını kopartmaya çalışırdı. Bastonunu ise kendisini rahatsız eden çocuklar için kullanırdı.

AHMET:

Ahmet en farklı renklerimizden biri... Fiziksel yapısı, düşünceleri ve sanatsal yeteneği onu diğerlerinden ayırıyor. İlk olarak cenazelerde görülen Ahmet, daha sonra sokaklarda söylediği ilahilerle tanındı. Daha sonra kahvelerde erbane eşliğinde şarkılar söyleyen Ahmet, tüm Batmanlılar tarafından tanınıp sevilmeye başlandı. İnternette Batman’ın en tanınmış renklerinden Habip ile birlikte, Metrix ve bir çok ünlüyle beraber yer alan montajlanmış fotoğraflarıyla fenomen haline geldi.

MARE REŞ:

Kendisi küfürbaz renklerimizdendir. Batman sokakları ve çarşısı hiç beklenmedik zamanlarda onun sesiyle yankılanırdı. O dönemde çarşı esnafı tüm renklere sahip çıktığı gibi onu da sahiplenmişti. Bir hafta sesini duymayan esnaf, yaptığı araştırmada bir trafik kazasında hayatını kaybettiğini öğrendi. 

YILMAZ:

Onunkisi bir araba sevdası... Çıplak ayakları ve elindeki direksiyonu ile sabahın erken saatlerinde çıktığı Batman sokaklarında akşama kadar kaç kilometre kat ettiği bilinmez. Esprili konuşması ile herkese mutluluk saçan Yılmaz’ın arabaya olan aşkı Mecnun’un Leyla’ya olan aşkı gibi. Bu aşka merhem olmak isteyen birçok sürücü onu aracına alır direksiyon başına geçirirdi.

HABİP:

Batman’ın politik rengi... Batman onu ilk kez meydanlarda ünlü siyasetçilerin taklidi yaparak yaptığı politik nutuklarla tanıdı. Gittiği kalabalık alanlarda yüksekçe bir yere ya da çıktığı sandalyenin üzerinden kendine has hareketler ve söyleyiş tarzıyla yaptığı nutuklar ile büyük alkış aldı. Kısa sürede şöhreti her tarafa yapılan Habip, internette de fenomen haline geldi.

Politik kimliği ile uzun süre harçlığını çıkaran Habip’in başka yetenekleri de ortaya çıktı. Doğal hareketleri ve mimikleri ile usta bir oyuncu olduğunu kanıtlayan habip kısa skeçlerde yer aldı. Politikan sanat hayatına atılan Habip, şimdilerde inzivaya çekilmiş. Geçen yılların yorgunluğunu üzerinde his eden Habip, politikadan da sanattan da uzak şimdi...

BRAKO:

Brako'nun esas adı Kerem’dir. Brako çok varlıklı bir ailenin çocuğudur. Brako, Cander Serike’deki arazileri işliyormuş ve hayat böyle devam ederken çok güzel bir kadını sevmiş. Kadın da onu çok sevmiş. Brako’nun yakın bir arkadaşı varmış. Brako ile kadın arasında aracılık yaparken, bir oyun yaparak kadınla evlenmiş. Bu da Brako’yu epey sarsmış.  Brako yine ticaretine ve hayatına devam eder. 3–4 yıl sonra Brako, Seg Seyda tarikatına girip tövbe eder ve kendini tamamen dine verir. Bütün malını fakirlere dağıtır, gününün çoğunu ibadetle geçirir. O dönem gece yarısı aniden uykudan uyanır. “Sevgilim beni Simesiye’de yani Batman ile Gresira’nın tam ortasında beni bekliyor” der. Ailesinin tüm ısrarlarına rağmen el fenerini almış ve gitmiş 1–2 saat sonra eve gelmiş. Demiş ki “Sevgilimi ziyaret ettim ve geldim”. O günden sonra Brako’nun hayatı değişmeye başlamış. O güne kadar daima beyaz gömlek ve temiz kıyafetler giyen Brako, bu olaydan sonra daima siyah ve eski kıyafetler giymeye başlamış. Ticareti de bıraktıktan sonra sırtındaki çuval ile sokak sokak gezen Brako’nun hayatı sokaklarda son bulmuş böylece.

VESO:

Batman çarşısının müdavimlerindendi. Tek derdi “haci” diye tabir ettiği şahıslaydı. Öyle biri var mıydı yok muydu bilmiyoruz. Gerçekten elinden çok çektiği biri miydi Haci. Yoksa kendi hayalinde yarattığı bir karakter miydi? Ancak onun adını her anışta ağza alınmayacak küfür ederdi. O da sabahın ilk ışıklarıyla Batman çarşısına gelir orada kısmetini arardı.

MUHAMMED SADIK:

Diğer adıyla “Hak La İlahe illallah...”

Kimine göre ermiş kimine göre deli... Adalet duygusunun zedelenmesiyle sokaklara düştüğünü söyleyenler vardı. Belki de bu yüzden elindeki sopasıyla aniden ortaya çıkıp “Hak La İlahe illallah...” diyerek insanlara adaleti hatırlatıyordu. Yolda, kahvede aniden ayağı kalkıp sopası ile daireler çizip belli bir noktayı işaret eden Sadık, belki de zalimlere adaletle ilgili bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

ŞEMMO PIV:

Belki de en komik renklerimizdendi. Kısa boyu tombul yanakları ile komedi oyuncularını andırıyordu. Yanından hiç eksiltmediği torbasından ekmek peşinde ise çocuklar hiç eksik olmazdı. Onu kızdırmak için toplanan çocuklar “Şemmo Pıv” diyerek kaçışırdı. Elindeki sopasıyla çocukları kovalayan Şemmo Pıv’dan da uzun süredir haber alınamıyor. Bir gün Batman’ın renkleriyle ilgili yazı yazmak isteyen bir üniversite öğrencisi beni aradı. “Abi Şemmo Pıv ile ilgili fazla bilgi yok. Nereden kimlerden bilgi alabilirim” dedi. “İnternete bak” dedim. Kısa bir süre sonra aradı. Abi “Şemmo Pıv” yarışma programıymış...

 

 

 

 

 

 

***************

BATMANLI VATANDAŞLAR, ANILARINI ANLATIYOR

Batmanlı Özcan Turan anlatıyor “Şoför Yılmaz, Batman halkı ve özellikle kamyon şoförleri tarafından çok sevilirmiş. Kamyon şoförleri ara sıra Yılmaz’ı yanlarına alıp eline boş bir direksiyon verip Diyarbakır’a kadar yolculuk yaparlarmış. Diyarbakır dönüşünde yine boş direksiyon Yılmaz’ın elinde olurmuş. Bir gün bir kamyon şoförü ile Yılmaz yine Diyarbakır’dan Batman’a gelirken, karşıda eşeğini süren bir köylü belirmiş. Şoför elindeki direksiyonu sola kırarken, Yılmaz ise elindeki direksiyonu sağa doğru kırmış. Köylü, Yılmaz’ın elindeki direksiyona güvenerek sola gitmiş. Zavallı köylü, kamyonla burun buruna gelmiş. Kendini köprüden atıvermiş. Birkaç kırıkla kazayı atlatmış”

***

Yılmaz’la ilgili anısını bizimle paylaşan başka bir vatandaş da Yılmaz, yemekli bir davete katılmıştı. Yemek yedikten sonra sofradaki tabakları üst üste istifleyip mutfağa getirmek için taşırken çevredekiler Yılmaz yavaş, Yılmaz düştü, düştü diyerek seslendi. Yılmaz elindeki tabakları yere atıp kırdı. Çevresindekilere dönerek “yahu aklıma gelmeyen şeyi aklıma getirdiniz, alın kırıldı işte demişti.

***

Batmanlı esnaf Nusret Koyuncu anlatıyor “SSK Caddesi’nde Merve Parfümeri’yi işletiyordum. O yıllarda Resul, her gün işyerime uğrar, sadakasını alır giderdi. İş gereği 15 günlüğüne İstanbul’a gitmiştim. Batman’a döndüğümde Resulo, işyerime geldi. Kürtçe “tu hat?” (sen geldin mi) dedi. “erê” (evet) dedim.  “ka perê mın?” (hani benim param) dedi. Ben de her zamanki gibi elimden ne geldiyse uzattım. “na kabul nakim, ev çi ye” (kabul etmiyorum, bu nedir) dedi. Ne istediğini sordum. Meğerse her gün işyerime gelip beni soruyormuş. Benim Batman’da olmadığım günleri saymış, 15 günlük sadakasını istiyormuş”

***

Murat Bademci isimli vatandaş anlatıyor “Resul, kimsenin haberi olmadan arkadan gelip başımızı öpüyor ve öyle para istiyordu”

***

Cemil Sahdap Aslan isimli vatandaş anlatıyor “Rahmetli Bırako’nun o karizmatik ve onurlu duruşu, ona Batman’ın simgesi unvanını kazandırdı. Mıniro mavi gözleriyle, sarı saçlarıyla, orantılı gelişmiş fiziğiyle adeta bir film artisti gibiydi. Hatta bazen ona Batman’ın Tamer Yiğidi diye arada sırada takıldığımız da olurdu. Meşhur usta Şoför Yılmaz Batman’ın bir başka güzel simasıydı. Şexo Marê Reş, çarşı esnafının gülü ve kabadayısıydı”

***

Latif Yıldız, Brako’yu anlatıyor “Brako ile ilgili o kadar çok anım var ki. Brako’nun en önemli özelliği, belirli kişiler dışından asla para ve benzeri yardımları kabul etmemesiydi. İhtiyaç duyduğunda babamın dükkânına gelirdi. Babam da kimseye belli etmede verirdi. Ama asla ihtiyacından fazlasını kabul etmezdi. Bunun gibi birçok anım var”

***

Şeğo Mare Reş’i anlatan bir vatandaş Asıl adı Şehmus’tu. Şeğo Mare Reş diye takılırlardı. Mare Reş çok küfürbaz aşırı agresif, asık suratlı, orta yaşlı çok kuvvetli biriydi. Gün boyu Bankalar Caddesini mesken tutardı. Sabahtan İkinci Caddeyi turlar, Gök Taksi civarına kadar çıkar arada sırada ansızın gözünü bir noktaya diker, ağzından salya, burnundan sümük akmış bir şekilde rast gele bağırarak küfürler savururdu. Onun gür sesini Cumhuriyet Meydanı'ndan duymak mümkündü. Mare Reş dilenmez, cadde esnafının verdiği harçlıklarla ve yiyeceklerle geçimini sağlardı. Şeğo, Mare Reş lakabıyla birçoğumuzu ürkütmüştü. Fakat onun kimseye zararı yoktu. 80'li yılların sonunda Batman’dan Adana’ya göç etmiş, orada hayatını kaybetmişti”

***

Mehmet Ekin, Brako’yu anlatıyor “Eline Sağlık Lokantası vardı. Selahattin Ustanın yanına giderdi. Biz çocuktuk. Ona Bırako diye seslendiğimizde kızardı. Bazen de dönüp gülüyordu bize. Hiç kahkaha atığını görmedim. Tebessümdü gülüşü… Farklı bir insandı, deli hareketleri yoktu. Yalnız yüzünde çok büyük bir acı seziyordu insan”

***

Mehmet Sencar, Brako’yu anlatıyor “Eski mezbahanenin karşısında iki yanından Batman Çayı geçen bir çim saha vardı. Biz burada top oynardık. Brako’nun barakası buradaydı. Her gün elinde bir fırın ekmeğiyle barakasına giderdi. Bir gün büyük bir sel oldu, evleri sular bastı. Brako boğuldu sandık ama o sahanın ortasında dimdik duruyordu. Sular onun barakasını teğet geçmişti. Bunu gözlerimle gördüm. Bu olay benim için mucize sayılırdı”

***

Abid Dilekçi anlatıyor “Fırınımın bir müdavini de sokaklarda küfür ederek dolaşan, Mare-Reş adıyla anılan Şeho idi. Fırının üstünde yatardı, orada barınırdı. Bir ara gözükmedi… Esnaf meraklandı. Batman küçüktü, herkes herkesi tanırdı. Delisi, fakiri, zengini iç içe bir yaşam vardı. Bir yanımız eksikti… Geceleri fırının üstü boştu, esnaf o gün ona para vermemiş, ona takılmamış sokaklarda yankılanan küfürler duyulmamış. Sorduk soruşturduk, Adana’da bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti”

***

Hasan Argünağa “Rahmetli Brako, bugünkü Cumhuriyet Meydanı Atatürk Anıtı arkasındaki Meydan Eczanesi ve kuyumculuğunun yanında sürekli bir kâğıdı karalardı. Karaladığı kâğıtları, mektupmuş gibi bugünkü Meydan Eczanesinin yanındaki posta kutusuna atardı. Buna şahsen birçok çok kez tanık oldum. Onun hakkında çok şeyler anlatıldı, söylendi. Bir keresinde yoğurt satan bir kadına “yoğurdunu dök” demiş. Kadın diretince yoğurt bakracını ayağıyla devirmiş. Bakracın altında kıvrılı halde ölü bir yılan görmüşler. Bir vatandaşın iddiasına göre de Brako'yu Beşiri veya Kurtalan'da görmüşler. Oradan Batman'a geldiklerinde Brako'yu karşılarında bulmuşlar. Adam “benim önüme hiçbir araç girmedi ve bizi geçmedi” diye yemin etmiş.

***

Metin Ramazan Pilatin ve Eğitimci Ekrem Günaydın, Şemmo Pıv’ı anlatıyor “Zayıf hafif kambur geçirdiği bir rahatsızlık sonrasında saçlarını kaybetmişti. Görüntüyü gizlemek için bir takke giyerdi. Kendini bilmez şahısların takkesini çalarak onu utandırmamaları için ip ile takkenin üstünden çenesinin altına iki ucunu düğüm yapıp sıkıca bağlardı. Bir elinde baston diğer elinde çinko bir tası vardı. Dilenirdi. Verilen paraları çinko tasa koyardı. Yaşlıydı, yürümekte sorun yaşıyordu. Meydana geldiği an etrafını çocuklar ve saygısız insanlarla dolardı. Etraftakilerden biri bağırırdı. Şemmo Pıv Sesin geldiği yönde dönerek “Ez ne Şemmo Pıv ım nave mın Avdile ye Avdile” derdi. Bunlar istisnasız her gün yaşanırdı”

 

NOT: Nostalji köşemizi hazırlarken bize bilgi ve fotoğraf desteğinde bulunan eğitimci Ekrem Günaydın’a teşekkür ediyoruz.  https://www.facebook.com/ekrem.gunaydin?ref=ts&fref=ts

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SOSYAL MEDYA