ALLAH BİZİ NANKÖR EYLEMESİN.

28-11-2014

Nankör, insanoğlunun hayatı boyunca karşılaşmış olduğu anlaşılmaz mevzuların can acıtıcı yönünde yüreğe saplayan hançeri ifade eder.

Hiç umulmayanlardan ve umulmayan zamanlarda menfaat için değişkenlik gösteren duyguların ve davranışların en adi yüzüne de bu sözcük isim olarak uygun görülebilir.

Kelime anlamı olarak ta nankörlük, nimeti inkâr eden, iyilikbilmez, kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen, nimetin şükrünü eda etmeyen anlamları ile karşımıza çıkar.

Osmanlıca ve Kürtçede Ekmek olarak bilinen “nan” kelimesi “kör”lük ile birleşince ortaya yaratanın verdiği nimete saygısızlık derecesinde görülecek kadar ağır bir davranış olan “nankör” kelimesi ortaya çıkar.

Yazıya başlarken nankörlük üzerine yazmış olduğum yüreğe saplanan hançerin ise temsili elbette nankörlüğün düşmandan değil, bir süre alışveriş yapılmış, belli ilişkiler içinde bulunulmuş, hatta çok daha fazla hayat yönünden paylaşımlarda bulunulmuş insanlar ile alakalı olmasıdır.

Yani nankörlüğe uğramak için paylaşım şart olmakla beraber, nankörlük etmek içinde paylaşım içinde olmak şarttır. Bu yüzden nankörlüğün acısı günahtan biraz daha farklı olarak vicdani duyguların insan içinde ciddi şekilde uyanmasına sebep olur.

Çünkü görülene, hatta belki dokunulana, çoğu zaman beraber kahkaha atılana yapılmış olan bu yanlışı yeryüzü bile unutsa, yanlış kendini nankörlük yapılanın anıları ile beraber nankörlük edene asla unutturmayacaktır.

Bununla beraber nankörlük eden kişinin vicdani duygularında ciddi bir yoğunluk söz konusu olur. Tıpkı kaynayıp taşan çorba gibi, kişi duygularını her sesiz anında, her boş zamanında ve anıların her hatırlanışında durdurmakta ciddi sıkıntılar yaşar.

VebBir gözün göremeyeceği derecede yaşanan bu yoğunluk insanı huzursuz edecek kadar büyük, gururlandırıp kibre sürükleyecek kadar berbat, doğru yoldan saptırabilecek kadar da tehlikelidir.

Bütün hepimizin hayatlarında var olabilecek bu mevzu, günümüz toplumunun da güvensizlik duyguları yaşamasında ki en büyük sebeplerden biridir.

Nankörlük durumları ile karşılaşan şahısların, daha sonra ki hayatlarında başka şahıslar ile yaşadıklarını da daha önce yaşanılan nankörlük örneklemeleri ile değerlendirmeleri ve ilişkilerini bu yönlü yönlendirmeleri ciddi güven eksiklikleri yaratır.

Bu yüzden bir toplumun işleyişinde var olan aksaklıkların ve güven bunalımlarının en büyük sebeplerinden bir tanesi de nankörlerin varlığıdır.

Esnafların ticaret anlayışında ki toplumu mağdur edebilecek tutumları, toplumu var eden kişiler arasında var olan borçlu alacak ilişkisi, aileler içinde yaşanan huzursuzluklar, hastanelerde hastalara karşı uygulanan sıkı tutum, okul müdür veya öğretmenlerinin öğrencilere karşı olan güven eksikliği, komşuların beş kilitli kapının akşamleyin beş kilidini de kapatmaları, bir bardak kahveye yok diyebilecek ev hanımlarının varlığı, yol üstünde gördüğü yolcuları bindirmeden geçen boş minibüs sahibinin yapmış olduğu tuhaf hal ve daha bir sürü örneğin en büyük ve en birincil sebebi nankörlüktür.

İnsanoğlu duyguları ile yaşayan bir varlıktır, robot değildir.

Kendisine bir kere yapılan bir kötülükten sonra kırılır, ikincisi yapıldığında üzülür ama asla üçüncüsünün olmasına müsaade etmez.

Ne yazık bu şekilde olan döngü bazen iyilerin de mağduriyetine sebep olur. Böyle durumlar ile karşılaştığımız vakit, çoğu zaman ben böyle yapmam, ben böyle değilim gibi cümleler ile ikna turlarına başlarız.

Fakat duygudaşlık yapıldığı vakit nankörlük eden de zamanında ben nankörüm dememiştir. Bu yüzden bana sorarsanız nankörlüğe uğrayanların insanlara karşı olan kontrollü tutumlarını doğal karşılamak lazım diye düşünüyorum.

Bir de nankörlüğün asıl can acıtanı ve ciddi şekilde acıdan çok, kulluğu yaralayanı vardır. Yani kulun yaratılışının gayesinden habersiz, doymak, büyümek, eğlenmek ve daha bir sürü hayati şeylere sahip olarak yaratanından habersiz yaşadığı nankörlük çeşidi vardır ki bu affedilemez bir hatadır.  Sonucu Allahın merhametine kalmış olmakla beraber bu eylemin yakın olduğu taraf cehennemdir.

Nitekim yüce kitabın birçok yerinde nimete şükürsüzlüğün nankörlük olduğu belirtilmiştir. Yani dosta nankörlüğün karşılığı kul hakkıdır.

Kul hakkının günah olarak büyüklüğü malumunuz her cenaze namazında belirtilir. Ama yaratılışa yapılan nankörlüğün karşılığı yaratanı hâşâ tanımama ve yaratanın verdiği nimetlere saygısızlığı ifade eder.

Bu durum ise kul açısından elbette ciddi bir sorundur. Bu yüzden nankörlük hafife alınacak bir durum değildir. Adeta gözü var göremeyen, dili var doğruyu konuşmayan, eli var haklının tarafını tutamayan, ayağı var doğru yolda yürüyemeyen kulu ifade eder.

Sevgili okurlar;

Allah bizi nankör eylemesin. Allah bizi Nankörler ile imtihan etmesin.

Ve kendi adıma söylüyorum, hayatımın nankörlerini değil kalan hayatımda görmeyi, onları mezarımın başında Fatiha okuyan cemaat olarak bile görmeyi nasip eylemesin.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?