ATTİLA İLHAN'LA ZAMAN İÇİNDE BİR YOLCULUK

20-10-2018

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur

İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor

Eski zamanlardan bir cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun.

 

Belki Haziran da mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin

Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız  fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin.

 

Böyle demişti Attila İlhan ve aramızdan usulca ayrılmıştı 13 yıl önce, Her cumartesi akşamı 19 da trt 2’de başında olurdum, o yaydığı sonsuz aydınlıkla, entelektüel birikimiyle, ışık olurdu bizler için. Arka fonda kitaplar, küçük bir masa lambası bizim güzel dünyamız olmuştu o dönemde. Yaz Cumhuriyet Gazetesinin en arka sayfasındaki makalelerin ne demeli... İple çekiyorduk o yazıları. Sağcı solcu ayırmaz İstanbul’da bütün fraksiyonlara ait kitapçılarda dolanır ahbap edinirdi. Divan Pastanesiydi mekânı. Ve 13 yıl oldu. Unuttuk mu, unutmadık ve unutmayacağız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?