BAYRAM ZEHİR OLDU!...

08-10-2014

Bayram geldi, geçti. Ancak,  ne bayram havası vardı, ne de bayram edası. Sokaklar sessizliğe bürünmüş, herkes evine hapsolmuştu. Eskisi gibi çocuk seslerini de duyamadık. Belki tek tük… Ellerinde poşetlerle tanıdık-tanımadık kim varsa herkese giden, şeker toplayan çocuklar yoktu. Sokaklarda şen çocukların sevinç naraları yoktu. Aslında çocuklardır bir toplumun ruh halinin aynaları. Çocuklar neşeliyse toplum da neşelidir. Çocuklar gülüyorsa toplum da gülüyordur.

Şengal, Kobani… Hâsılı acılarımız da vardı. Gülemiyorduk, gezemiyorduk. Belki ondandı, belki de başka bir şeyden. Bayramı, bayram edemedik işte… üstelik sadece Şengal ve Kobani’de değil, Batman’da da yürek burkan olaylar yaşandı. Kobani’ye yönelik saldırıları protesto etmek amacıyla Batman’la birlikte onlarca kentte eylemler oldu. Sonu hüsrandı. Çünkü eylemler, çatışmalara dönüştü. Ölenler oldu, yaralananlar da.

Eski bayramlar… 10 yıl 20 yıl öncesinin bayramları… O bayramlarda evlerin kapıları ardına kadar açık olurdu. Kim olursa olsun “Bugün bayram günüdür. Kapımız açık, gönlümüz açık…” diyorduk. Gelen herkesi baş tacı eder, onunla oturur, onunla kalkardık. Bayram günü ne zengin vardı, ne fakir. Sadece bayram vardı. Bayram namazından sonra herkes evine gelir, bayramlıklarını giyer, büyüklerinin ellerini öper, küçüklere bayram harçlığı dağıtırdı. Sonra komşular, akrabalar birbirleriyle buluşur, evleri gezerlerdi. Birbirlerinin halini hatırını sorar, birbirlerinden haberdar olurlardı.

Eskiden siyasetle bu kadar hem hal da değildik. Akrabalık, komşuluk siyasetin çok üstündeydi. Bayram da basit değildi. Kalp kırmak o gün haramdı.

Bu bayram o bayram değildi. Aslında nesil o nesil, toplum o toplum değil. Yaşlıları hastanelerde, sedyeler üzerinde görünce, aslında bizi birbirimize bağlayan ortak değerlerimizin, eski günlerimizin, bayramlarımızın da can çekiştiğinin farkına varıyoruz.

Biz de eski nesil değiliz, olamıyoruz. 

Bugün, kimse kimseyi ilgilendirmiyor. Kimse kimsenin umurunda değil. Her akraba, her tanıdık üstümüze çöken bir yükmüş gibi algılıyoruz. Menfaatlerimiz, değerlerimizin önüne geçmiş durumda. Biz böyle olduk. Peki, bizden sonrakiler? Biz amcayı, halayı, dayıyı unuttuk. Onlar kimi unutacak? Anneyi, babayı, kardeşi.

Bayramlar, toplum inşasında bir çimentodur. Sağlam, bağlı bir toplum için bayramlar her zaman fırsat olagelmiştir. Akrabayı, eşi-dostu ziyaret ederek, onlara yardımcı olarak bu toplumun sağlam temeller üzerinde, sevgi pınarları içinde mutlu yarınlara ulaşmasını sağlayabiliriz. Herkesi sevmeyi ve kendimizi de sevdirmeyi bilmeliyiz. Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” şiirinde hissettirdiği o yalnızlığı bertaraf etmeliyiz. Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!” diyor Necip Fazıl. Kendi, vatanımızda, kendi eş-dostumuzun içinde gurbet hayatı yaşamak niye? Gündüzleri yaşamak varken neden karanlık?

Evet; kardeşlerimiz-insanlarımız zor durumda olabilir. Onlara da destek olalım. Ama kendi yanı başımızdaki insanlarımızı unutarak değil, parçadan bütüne giderek bunu yapmalıyız.

Özellikle bayramlarda, bayramın aydınlık şafağında, sevgi, saygı, hürmet ve kardeşliği zirveye taşımalıyız. Eski bayramları geri getirmeliyiz. Çocukların gözlerinden sevinç okunacak, büyüklerin gözlerinden mutluluk dökülecek bayramları geri getirmeliyiz. Ellerimizi uzatmalıyız. Gönül kapılarımızı ardına kadar açmalıyız. Bunları yapmalıyız ki Allah’ın rahmet ve şefkatini üzerimize çekebilelim.

Bayramı bayram kılalım. Eşi dostu akrabayı bilelim. Bugün bir önsöz olsun. Sevgi kitabını yazmaya başlayalım. Her günü bayram bilelim. O yüzden sadece bayramınız değil, yarınlarınız da kutlu olsun…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?