BİR KABİR ZİYARETİ

17-09-2015

-Ölümün bile bitiremediği unutturamadığı sevgilere, sevgililere ithafımdır…-

İşte yine kabrinin ayak ucundayım, her zamanki gibi kırmızı siyah giysiler içinde. Ölen sensin ey sevgili mezarda yatan aslında benim bunu en çok sen biliyorsun değil mi can sevgili?

Kabrinin üstünde boynu bükük siyah laleler açmış ben onları beyaza çevirmeye geldim. Yüreğimin acılarla donatılmış gönül bahçeme ten kokunu saçsınlar diye ekmeye, seyretmeye geldim.

Zamanların durduğu saatlerin akrebi yelkovanı saniyesinin olmadığı bulunduğun âlemde beni görüp halen seviyorsan kalk! Çık! O makberden hayatsızlığın sayfaları içinden sıyrıl şiir ol, şarkı ol dramatik olmayan mısralar ol. Su ol!

Su gibi ak! Yüreğime ak ki yüreğim titremesin, üşümesin ruhum ağlamasın.

Yıl bilmem kaç? Aylardan ne? Haftanın hangi günündeyiz? Bilmiyor, bilemiyorum bilmek de istemiyorum.

Bildiğim tek şey artık yoksun ve ol(a)mayacaksın da. Varken yok olmak acının merkezi değilse söyler misin nedir öyleyse.

Üzmek istemem seni ama bilmeni isterim ki yokluğundan uzun yıllar sonra seninle ilk buluştuğumuz o çay bahçesine gittim, her zaman ki masaya oturdum.

Garsondan iki çay istedim. Birini içtim, diğeri masada kaldı dolu olarak.

Gözlerim deniz’in mavi lacivert sularına takılı kaldı.

Seni arayarak kendimle sessizce konuşuyordum karşımdaymışsın gibi bir ara olmayan ellerine uzandı ellerim, eski bir alışkanlık olsa gerek olmadığını, yokluğunu kabullenmek hiç de kolay değilmiş bunu da yaşayarak anladım yaşamak buysa eğer.

Yine senden güzelliğinden ilham alarak sana atfen amatörce şiirler yazmaya devam ediyorum. Yazdıklarıma şiir denebilirse. Son şiirimi duymak ister misin? Kabrinin başında sana okuyorum işte.

O ÖLDÜ…

İnleyen bir ses,

Böler gecelerimi derinden.

Çatlar toprak,

Adeta gök yarılır yerinden.

Ve baharlara küser Nilüfer çiçekleri üzüntüden.

Akmakta olan Nil, Fırat, Dicle donar,

Onun hayat dolu gözbebeklerinde.

Ürperirim, ürperir tüm canlılar,

Kan kırmızı kesilir yıldızlar.

Berraklığını yitirir,

Söner tüm aydınlıklar.

Hayat durur, hayat donar.

Kulak kesilir, nefes almaz evren.

Yas’a bürünür tüm kâinat.

Zamansız ve mevsimsiz

Hem de isteksiz

Dururken, bir kalbin son atışıyla

Her şey biter

Yeni bir alem başlar

Gidilip de asla dönülmeyen.

Anladım ki; O ÖLMÜŞ….. (27/07/1977 Helsinki-Finlandiya-M. Ekmen)

 

 

 

Aramızdaki şu küçük bir yığın toprak engel olmasaydı bahar yeşili gözlerinin ıslandığını ve kollarını sımsıkı boynuma sarışını görecek, yaşayacaktım olsun! Tüm engellere ve perdelemelere rağmen öyle olabileceği için öyle hissediyorum.

İşte yine gün batmak üzere bende de zaman durmuş olmalı. Farkına bile varmadan saatler geçmiş, ne çabuk geçmiş.

Siyah beyaz resimlerin kişisel ve özel albümümde ellerinle koyduğun gibi duruyorlar o resimler ki seyrine bir türlü doyamadığım kadar güzel ve anlamlı ve sen...

Gidiyorum, gitmeliyim ama şimdilik sana, kabrine, kabrindeki siyah ve boynu bükük lalelere de doy(a)madan.

Biricik, canım üzülme yine geleceğim. Hep geleceğim sana öyle bir geleceğim ki mezarının üstüne kapanarak bir daha da gitmemek üzere sende sana kalarak böylesi bir ölümde hayat bulurum sana yakın olunca.

***

Yıllar sonra böyle yazıp böyle hisseden ben o sevgilinin üstüne evlendim şimdiki ve son eşimden üç çocuk babasıyım.

İşte insan! İşte realite! İşte zaman akıp gidiyor. Kabuk tutuyor yaralar, anılar, hayaller ve resimlerde kalıyor her şey yaşanmış ve yaşanılan.

Bir çok ayrılıklara şahit olmuş olabilirsiniz istisnalar daima marjinal ve bitimsizdir.

Bitse de bitmiyor. Sürekli değişik evrelerle bir şekilde sizde, yüreğinizde tekrar tekrar yeşerip canlanıyor önlenemez önleyemezsiniz isteseniz de.

Hükümranlık size ait değil sevginin eseri ve esiridir diye algılıyorum. Öyleyse acılarınız aslında tutkulu sevginizdir kolay kolay anlatamadığınız ve anlaşılamayan...

Cümlelerim ve şiirim sizleri üzdüyse, acı verdiyse anılarınızı tazelediyse kalben tarafınızdan affedilmeyi istiyorum.

Yazar-Okur arasındaki ilişkinin yalın net ve maskesiz olması gerektiğine inananlardanım. Yaşanmış dramatik ilişkilerde sevgilerde bilmem ki sansür olmalı mı? Yoksa akışına mı bırakalım? Doğal, net makyajsız yaşandığı gibi mi yazılmalı? Bu soru halen net değil.

İçinizdeki sevgi dolu duyguların bitmemesi, aksine zenginleşmesi ve şiirsel bir akımla evrene dalga dalga yayılması dileklerimle. Siz saygın Batman Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?