BİR KELEBEĞİM BEN AÇMA YARAMI

12-10-2018

Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük.               
                                    Nazım Hikmet 
Ben bir kelebeğim 24 saatim var ilkakşamdan geceden açma yaramı perişanım ben.Tut ellerimden sev el ele tutuşsun kelebekler bu ömrün son fasılıdır nasıl geçerse geçsin, SEN NASIL SEVERSEN AMA BİR ÖMÜRLÜK SEV KELEBEĞİM. 
Bir kelebek uyanıyor yatağından, günün aralığından, hikayesini yazmak için usuldan,kanlıcadan.Bütün yaşayacağı güzelliklerin sadece 24 saate endeksli olduğunu bilmeden.... Dişlerini fırçalıyor.Yüzünü yıkıyor.Çantasını hazırlıyor.Arabaya biniyor, tam kontağı çalıştıracakken aklına anahtarı unuttuğu geliyor. Bir telaş bir telaş bir telaş ki işe geç kalacağının derdinde.Oysa unuttuğunun anahtar değil kanatları olduğunun farkında değil.Kanatlar ki onu özgürlüğe dahil her yere götürebilecekken.Bir ay doğuyor ilk akşamdan,geceden nasıl nasıl edem diye çürüyen insanlığa  sistemini  bırakıyor  her cemreye kelebek. Uykusuz kaldım, dünkü geceden, sevgilim suss der  yorgunum dilimden.Ayın şavkı vurur pencereden, bacadan, hasret rüzgar gibi girer en derin  yaradan kalbe.Yaralıyam,yaram kabul bağlamaz;kabuk bağlasa bile ya kaşıyanı çok olur ya da acısı geçmez. Söküp atsam da bulsam bu yarayı taşıyanı.. Tuz  getir, tuz basam  yarama.. Dağlar gış  imiş,yar da yar olmamış yarama, omuz vermemiş bana.Ben garip yolcu üşümüş nasıl nasıl edeyim.Başım alıp nerelere gideyim.Kozalak da artık uzak gözlerime sen de tuzak sözlerime.... Uyan,uyan, yar uyan  sinene sar beni dağlar harami sar yarami.Çocuk da değilim artık biliyorum en büyük yaranın diz acısı olmadığını ve severken sol yanımın nasıl üşüdüğünü.Düşünmenin nasıl bir acı olduğunu.Uçulmaz uçurumlardan uçurdun,aşılmaz dağlardan aşırdın beni zalım Leyla. 
Gözlerinin rengine kandım, cahildim bilmezdim dünyanın dört bucak olduğunu ve çarpım tablosundan daha büyük zorlukların olduğunu. Neydem, neydem ben seni.... En onulmaz dertlere düşürdün beni.Ben üşüdüm,dağlar üşüdü sarıkamışta askerler düştü... Sen gittin yolculuk da   bitti, yolcu da üşümez oldu gayri... Nasıl edem ben, perişanım ben. Yiğitler serçe misali  dondu;dağlar harami, nolursun yeter artık açma yaramı..Biz ne Vartoluyuz  ne de  çukurdan geldik.Ne mezardan çıktık, dertliyiz, ne de  Walking of Dead'liyiz.. Biz Mayil ile Gülizar'ıb  soyundan türkülerden/ağıtlardan geldik  özde de biziz, kanda da biziz;malatyalıyız.... Cancan  gezer Erzincanlıyız.Dostlar harami, istemem sarmanı yaramı... Sen del ettin beni gittin.Tükenmez dertlere düşürdün beni, yirmi dört saatim vardı, doğru yolda idim;beni yoldan çıkardın.Ey soysuz madem  gönlün bende yoğ idi, neden şaşırdın bu derde düşürdün.Yollar sen tutmuş  tutmuş bıyığım kan sarkmış.Nasıl nasıl edem  ben, perişanım ben. Aşağıdan gelir, neydem neydem eli  boş değil;bu sevmelerin hoş değil. Neydem neydem,gönlüm sana boş değil.Söylerim,söylemez boş değil;gönlüm buna razı gelmez, gönlüm hoş değil. Sen gibi güzeli bir çirkine vermişler,çakallara yem etmişler;neydem neydem
Çirkine vermişler, hoş değil.Baş yastığı eş değil,dünya beşten büyük değil. Diye diye türküsünü yazar kelebek ilk akşamdan,geceden ve sonra bir bakar ki hikaye bitmiş geriye bir kaç kırık sözcük kalır kelebekten 24'ten... kimleri kimleri incittiğin bilmeden, hikaye yazılmış ve bitmiştir çoktan. İlk nefesten son nefese 24 adımdan kısa bir hikaye. 
Kalbim senindir ama 
Neydem neydem ben
Perişanım ben
Uyan uyan yar gel sar beni 
Dağlar harami açma artık  yaramı.

(Bir Malatya/Arguvan türküsü olan Bir ay doğar ilk akşamdan geceden, birbirini çok seven, birbirine çok aşık 2 gencin acı sonla biten hikayesi sonucu yakılmış bir ağıttır.                               Mayil isimli bir genç Gülizar diye bir Ağa kızını sever ve onunla evlenmek ister. Mayil'e Gülizar'ı vermezler, onu küçümser, "Git, sen kimsin de bir ağanın kızını istiyorsun?" derler. Fakat bir süre sonra Gülizar da da Mayil'i sever. En sonunda birlikte kaçıp evlenirler. Kızın annesi ve babası onlara küstür. Mayil'in bir av merakı vardır ve 4 - 5 arkadaşıyla ava giderler. Mayil'in içi rahat değildir. Belki de olacakların içine doğuşudur bu. Ama yine de ava giderler. Belirli zamanlarda toplanma saatleri vardır, o saatler geldiğinde hep birlikte orda toplanırlar. Son toplanmada Mayil gelmez toplanma yerine. Arkadaşları Erken mi döndü diye merak ederler ve bir süre daha bekledikten sonra şehre giderler. Şehirde Gülizar'a sorarlar "Mayil geldi mi?" diye, Gülizar "Hayır sizinle değil miydi?" der. Arkadaşları telaşlanır ve dağa geri dönerler Mayil'i aramaya. En sonunda arkadaşlarından biri bir ağacın dibinde Mayil'in cesedini bulurlar. Gülizar'a öldüğünü söyleyemeyen arkadaşları onu Mayil'in yanına götürürler. Nasıl söylesinler ki? Böyle bir haber nasıl verilebilir ki? Gülizar Mayil'in öldüğünü kabul edemiyor. Ve başına oturup bu acı ağıdı yakıyor Mayil'ine Gülizar.)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?