BUNLARI TANI DA BÜYÜ

30-11-2018

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü (ADİLOŞ BEBEM.) 
                    Ahmet Arif 
Ben gündüzü kovalıyorum, 
gündüz geceyi kovalıyordu  henüz  avcılık ve toplayıcılık çağlarında hangisinde olduğunu karıştırırken  insanlık.. Aslan av olduğunu bilmeden avcı olma hevesinde  ceylanı kovalıyordu, Ceylan farkındalık  ve evrimle doğaya  selam sunuyordu... Herkes birbirini kovalıyordu, kim kimi niçin neden kovaladığını bilmiyordu. Kaçan kovalanır oluyordu, kovalayan kova oluyordu kova kova  düşlerde düşerken paraşüt bulutlara... 
Gece  kimi kovaladığını düşünüyordu Sokratesçe  tavşan kaç tazı tut misali kuşlar kedilerle kardeşlik türküleri söylüyordu ...Geceyi kovalayan tazı   bendim tavşan  da sendin yalnızlık uçurumlarında. Tavşan kaç tazı tut  diye tezahürat yapan da bendim..İnsanlık kaçıyordu, trenler tutmaya koşuyordu vagon vagon karaktetsizliklerde. Nem kaldıysa öteye savurmuş kendini yaşamaya çalışan yalnızlığın iç toplamlarının sonsuz karesi olan muhteşem ikiliydik ben ve sen. Sen topaç çeviriyordun, ben seni çeviriyordum bir çemberin ortasında çemberler daralırken.. Henüz senin ekmeğe papa, memeye mu ne dediğin zamanlardı... Tarlalarında bebeler  cirit atıyordu Tarlabaşı'nın ve  saatler  25'i gösteriyordu.Çünkü buralarda saatler yetmiyordu yaşamı yakalamaya ve gün 25 saat yaşanıyordu...Sokaklar rengarenkti; ama siyah beyaz kardeşliği ağır basıyordu ve çarşı bütün halkların kardeşliğine düşman olan herkese karşıydı... Geziye geziler düzenlenmemiş, Ekmek taşıyan çocuklar daha vuruşmamıştı... Taksim okmeydanına bakıyordu kalbimin meydanına oklar atılıyordu Ok meydanlarında.Taksim meydanında bir otobüs garipliğinde canlı yayın yaparken canlı TVler ahlaksızlığı, canlı bir bomba patlıyordu tüm insanlığımı kan gölüne çevirip... Jaws'ların meydanlarda cirit attığı doğanın tarumar edildiği kelek insan zamanlardı.... Tarlabaşı'nın dar cicimli bacımlı  sokaklarına daldım bir kör kuyuya dalan Mem  gibi.Zin beni duymuyordu oysa... Köşebaşında ben artık bu işi yapıyorum diyen Leylayı görüyordum bilmem ne çenem sakız misali ilaç satılan binanın alt katında mecnunu görüyordum... Sonra az köşede dans eden Gregor Samsa'lar gördüm insanken de kimsenin görmediği, böcekken de.. Yürüyordum ama ışıklar şarap içmiş gibi başları dönüyordu bu şehirde ve  benimle yürüyorlardı;hatta inanmazsınız ama benimle konuşan ışıklar bile vardı.. Köşe başında bacılar ah diyordu, sen diyordu, yakışıklı diyordu, ben oralı oluyordum..Eyvallah bacılar diye türküler çığırıyordum türkü türkü.. Sokağın ortasına avuçlarını açmış ve ğöğe bakan beyaz takım elbiseli adamla kısa bir merhaba dedikten sonra koyu bir muhabbete dalıyorduk... Adam o kadar kibar ve nazik konuşuyordu ki insanın kendisini binbir kuyuya bırakası geliyordu... Şiir okuyan şairden daha temiz bir usluba ve kalbe sahipti... Hele az yuvarlak sakallıyla bir meleği anımsatıyordu adeta.... Ya da ben hiç melek görmemiş hiç dürüst şair tanımamıştım... Abim benim ne iş yapıyorsun diye sordum; el cevaben pezevenklik yapıyorum, dedi kardeşim.  inanmamanın verdiği şaşkınlık ve hüzünle estağfurullah deyiverdim, ne estağfurullahı lan basbaya bildiğin pezevengim işte deyiverdi....Çırılçıplak  karşımdaydı ve nefes alıp veriyordu gerçeklik... Yalan yok, hile yok.Yalan kral ve kral çıplaktı. İkiyüzlülük yoktu... Şok şok şok... Gerçekliğe hiç bu kadar yakın olmamıştım.Demek ki neymiş gerçekliği bir pezevengten de öğrenebiliyordum.. Etrafımda binlerce pezevengi vardı bu şehrin ve hiçbiri kabul etmiyordu oysa pezevengliğini....Olmayanların affına sığınıraktan  ki çoğunluk değil bunlar ve de tertemiz olan çoğunluğu  tenzih ederekten ...Hakimi, doktoru  fırıncısı, savcısı, avukatı, bakkalı, 
Çakalı, esnafı, asayişçisi 
Öğretmeni, ticaretçisi çiftçisi,bürokratı,bir büro bile yönetemeyeni, sanatçısı, zanaatkarı,  milletvekili, milletsizvekili, bakanı bakmayanı,iktidarı, iktidarsız olanı vs. yani her kesimden pezeveng olup da yıllarca takım elbiseyle pezevenglik yapıp bir  de üstüne üstelik pezevengim diyemeyecek kadar 
sürü sürü egoları itleşmişler  vardı memleketimin her yanında ...Başka meslekler sayıp kendindeki ahlaksızlığı görmeyen  o kadar kişi vardı ki ki pezevenglik dans ediyordu bulvar meyhanelerinde...Doğayı da doğamızı da denizlerimizi de kirleten, bulutları da  ağlatan, insanlığı da  kahreden, kadınlara şiiddeti reva gören de, çocuklara tacizde bulunan da, işte bu pezevenglerdi...Bunlar pezevengler, engerekler, çıyanlardır diyordum  ve haykırıyordum Ahmet Arif gibi.
Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,

Tanı da büyü ADİLOŞ BEBEM....

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?