ÇELİŞKİ...

10-11-2015

Değerli bir dostum ile aramda geçen bir muhabbetten sonra, kullandığım bir cümle bana benim de farkına varamadığım, insanlığın esas eksikliklerden birini fark ettirdi.

Uzak bir yerde olan dostum ve abim kendi yokluğunun, geride bıraktığı yerde fark edilmediğini söyleyince, bir anda ağzımdan, “Allah’ın varlığını fark etmeyenlerin, senin yokluğunu fark etmemelerine şaşırmamak lazım” diye bir cümle çıktı.

Elbette bu cümlenin gerçekliği acı, fakat kendi adıma söylemek gerekirse fark edilmesi benim için büyük bir şanstı. Çünkü hayatın bütün yönleri Allah’ı gösterir.

Yaşanılan ne olursa olsun, bütün sonuçlar insanın kendisini, Allaha karşı mutlak şekilde sorumlu kılar. İnanç ne olursa olsun, insanın ettikleri ve edeceklerine karşı en son ki muhatap ve karşılık verici mutlak şekilde Allah’tır.

İşte bu yüzden, yeryüzündeki hiçbir şey, kula Allah’tan daha yakın değildir ve asla olamaz. Zaten mantıki yönden de kula Allahtan daha yakın olmanın hiçbir yolu yoktur.

Bu dediklerim elbette, insanlar için bir tercih meselesi değil, Allah’ın varlığına dair imanın gerekleri olarak kabul edilmelidir. Benim bu cümleden varmak istediğim yer ise, bana bu cümleyi kurduran toplumun zihnimde veya her neyse bilinçaltımda var ettiği eksikliği bulmaktır.

Çünkü cümle bir iddiadan ibaret olsa da Allahın varlığına sarılmayan bir toplumun, çerçeveleştirilmiş bir resmi olduğunu gösteriyor.

Ortada böyle bir çerçevenin var olduğu konusunda, yazıyı yazarken tam şekilde kanaat getirdim. Şimdi size çerçevenin içinde ki resmi betimleyeceğim. Resme bir ad bulmak gerekirse, onun adı “çelişki” olsun.

Neden mi, çelişki?

Şöyle açıklayayım:

Allahın varlığından haberdar bir toplum, birbirine düşman tavırlar sergileyip, ölüleri ayrıştırır mı?

Biz ayrıştırıyoruz, bunu çoğumuz yapıyor ve yapmaya devam ediyoruz. Hatta bizden olmayanların, ölümlerine tahammül ediyoruz.

Hatta bizden olmayanların, ölümlerine sevinci dillendiremesek de içten içe yaşıyoruz. Bakınız, Uludere katliamı, Ankara katliamı, Suruç katliamı, Gezi olaylarında vefat edenler, Ermeni gazeteci Hrant Dink’in vurulması gibi vahim olaylarda, toplum bir bütünlük bile sağlayamadı.

Hangi yönden bakılırsa bakılsın, bir insanlık trajedisi olan bu vakalar maalesef bir toplum yası bile olamadı.

Çerçevenin içinde ki resim de ilk fark ettiğim çelişki buydu, resme bakmaya devam ediyorum. Resim uzun bir tarihin getirisi olarak büyüdükçe büyümüş. Her tarafına kırmızı tonlar hakim, sanırım bu kırmızılık çözülemeyen bir sürü faili meçhulü, üstü örtülen birçok yalanı temsil ediyor.

Resmin sağdan alt köşesinde, beyaz tonun üzerine, siyah çizgiler çizilmiş, beyaz ton alttan hafif gülümsemekte ve demir parmaklıklardan sıyrılmak ister gibi iyice siyaha yaslanmış durumda. Tam da oraya bakınca, bir anda aklıma insanlığın tutsak edildiği, ağzına kadar doldurulmuş hapishaneler geldi. İddiası bile hazırlanmadan tutulan, yıllarca tutsak kaldıktan sonra suçsuzluğu kanıtlanan, hiç sebepsiz yere düşlerinden koparılan binlercesi ve bunları unutan bir toplum, nasıl Allah’tan haberdarım diyebilir ki? Diyemez, dememeli, bugün onların başına gelenler, yarın bizim başımıza da gelebilir.

Doğrunun ölçüsü nedir, söyler misiniz? Size olmadığı sürece, olan her şey doğru mudur?

Siz değilseniz, mağdur edilen, yapılan her şey mubah mıdır? Böyle düşünen bir zihniyet Allah’tan haberdar mıdır?

 

Biliyor musunuz, seksen sayfa yazı yazabilirim durmadan, herkesin biliyorum zaten deyip, hiç kimsenin o bildiklerine kılını kıpırdatmadığı bir sürü şey ile ilgili.

Ama fazla da uzatmadan, en net mesajı vermek gerekirse, bilinmeli ki Allah vardır.

Bunun inkarını yapacaklara diyecek bir sözüm yok. Buna iman edenlerin ise, mutlak şekilde ettikleri imanın gereğini yapıp, kendi şahsi menfaatlerinden vazgeçerek, her insan kul olma gayesi ile insanlık için yaşar mantığına bürünmeli ve kesinlikle bütün inanç ve dillere saygı duymasını öğrenmelidir.

Tahammül seviyelerini aşan, ötekileştirme ve taraf olma zihniyeti terk edilmeli ve insan, İnsanlığın bütün yön ve görüşlerine, dillerine ve dinlerine, milletlerine ve kültürlerine tahammül etmeyi öğrenmelidir.

Unutmayın ki; dünyayı insana ve insanlığa zehir edenler, unuttuğunda bile unutmayan Allah’ı, unutma nankörlüğünde ısrar edenlerdir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?