DEDİKODULARLA GEÇEN ZAMAN

06-04-2016

Bu Milenyum çağda, uygarlık yarışında-ister ekonomi olsun, ister siyaset olsun ya da teknoloji, sanayi ve kalkınmadaki rekabet olsun, saniyeler -evet doğru okuyorsunuz saniyeler diyorum- o kadar önemli iken.

Aylardır Türk siyaseti bilgi kirliliğine zemin hazırlıyor, kamuoyunu oyalıyorlar -ne yazıktır ki yazarken de utanç duyuyorum- gözlerimizin içine baka baka kimi zaman da yalan söylüyorlar.

Gelinen noktaya bakın. Huzur yok. İnsanlar hatta kitleler psikolojik çöküntü içindeler güzel ve mutlu yarınlar için umutsuz ve mutsuzlar.

Bu dedikodularla geçen zaman, harcanan enerji pozitif, ülkenin kalkınması ve gelişmesine yönelik ikame edilseydi çok yol kat ediyor olacaktık.

Kim ne demiş? Kim ne dememiş? Kim kiminle hangi konuyu görüşmüş?

Bu ve buna benzer sorularla çarpıtılan açıklamalarla, inkâr ve yalan mekanizmasını devreye koyup berrak suyu bulandırmakla geçen zaman ve kayıplar geri gelmeyecek şekilde cömertçe harcanıp gidiyor.

Devlet adamlarının, siyasilerin en kritik mevki ve koltukların sahipleri, ya da işgal ettikleri mertebelerin hakkını niçin vermiyorlar?

O makamlara ve makamlardakilere dedikodu yapmak, yalan söylemek, kamuoyunun aklıyla gördükleri ve bildikleri ile dalga geçmek, küçümsemek yakışıyor mu?

Aldatanlar aslında aldananlar değiller mi?

Türkiye’nin epi krizine rasyonel olarak odaklandığında yahut realist bakışla incelenip gözlemlendiğinde, durum tespiti yapıldığında çıkan sonuçlar kamuoyuna şeffaf olarak servis edilse milli irade bu sonuçlarla ve gelinen noktayı gördüğünde ne yapar? Ne yapmaz? Ne düşünür? İnanın sözün bittiği sazın kırıldığı yerdeyiz.

İlgililerin birinci derecede asli görevleri yok mu? Varsa ne yapıyorlar?

Başarının ve kalkınmanın; üstün normların hangi aşamasındalar? Dürüstçe açıklamalılar ki bizler de vatandaş olarak görelim, inceleyelim başarılarını ayakta alkışlayalım takıldığı, tıkandıkları noktalarda da hür ve olumlu bir nitelikte eleştirelim, yapıcı onarıcı olarak. Ama nerede bu yazdıklarımın cevapları: “Hak Getire

TV Kanalları görsel medya, gazeteler uluslar, yerel fark etmez kutuplaştırılmışlar: iktidar yanlısı, iktidara karşı olanlar olarak.

Neyin doğru olduğu yahut olmayıp yanlı olduğunu bile anlayamaz bilemez hale geldik veya getirildik.

Muhtardan Başbakana kadar her mevki sorumluluklarının hangi aşamasında ne yapıyor niçin istenilen, beklenen icraatlar ve olumlu sonuçlar ile başarılar elde edilemiyor bunu tam olarak anlayanlar var mı?

MHP’Nin eski bir sloganı olan “Ya Sev Ya Terk Et” modunda mıyız? Değil miyiz?

Darbeden söz ediliyor. TSK yalanlıyor amaç ne? Hedefte kim? Kimler var? Verilen mesajlar doğru mu? Bilgi kirliliği mi? Ortalığı bulandırmak mı?

AKP’yi psikolojik ve soğuk savaşla yıldırmak mı istiyorlar? Çık işin içinden çıkabilirsen. Dedikodularla suni gündemlerle geçen zaman hayli yıpratıyor uygarlık yarışında ülkeye zaman kaybettiriliyor ki bu da bir savaş taktiğinin çok profesyonelce hayata aktarımının oldukça tehlikeli bir planı mı? Yoksa öyle mi algılanmalı?

Bu ülke ve halk bunu asla hak etmiyor ancak milli iradenin de bu olgu ve algılarla çok büyük dersler ve notlar aldığına inanmak istiyorum.

Telafisi mümkün olmayan evrelere gelmeden önce herkes ama herkes aklını başına alıp; dedikodulardan kişisel çıkarlardan, egolarının esiri olmaktan çıkıp aklıselim bir şekilde yasalara uymak ve yasaların kendilerine çizdiği sınırların dışına çıkmamaya özen gösterip uymaları hepimizin çıkarına olacaktır diye düşünüyorum. Sizce yanılıyor muyum?

Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?