DİL YARASI

11-10-2015

DİL YARASI

-mermileri değil,

sözcükler öldürdü-

 

 

Dil yarası yaralar da yaralar, acı izler bırakır. Zaman aşımı da söz konusu değil dil yarasında.

Aşk ile kin, doğru ile yalan, define ile yılan sürekli beraberdirler. Birinin tersi diğeridir, böyle okumuştuk bir zamanlar felsefe akımlarında. “Dil vardır kestire başı, dil vardır pişire aşı” atasözünü bilecek ve hatırla-yacaksınız sevgili okur.

Düşmanın sıktığı kurşun yaralamaz da, dostun fırlattığı çiçek yaralar zira çiçek fırlatılmaz. Edeple bir çift tatlı söz ile nezaket kuralları dâhilinde ikram edilir. Böyle gerektirir nezaket, edep en azından ben böyle yetiştim eğitildim.

Yaşadığı yıllarda Sokrates’e sormuşlar:

- Efendim siz iktidarın en yetkilisi olsaydınız ne yapardınız? Nereden başlardınız?

- Dilden başlardım. Dil yerli yerinde kusursuz olmazsa eğer, sözcükler anlamlarını kaybeder anlamsızlaşır. Hukuk ve adalet sistemleri alt üst olur.

Hukuk ve adaletin olmadığı sistemler teröre, savaşa, talana bırakır yerini. Onun içindir ki, dil ve dil kullanımı çok önemlidir.

Bir gönül inşası uzun zaman ve eylemler pahasına kazanılır. Oysa bir gönül kırmak, yaralamak onca çabuk olur ki farkına bile varamazsınız, hızıyla gerçekleşebilir. Çok iyi Kürtçe bilmiyorum. Dürüstçe itiraf etmiştim diğer yazılarımda özellikle de ''Kendimi Kaybettim, Mehmet hükümsüzdür'' bir realist itiraf nitelliği içeren makalemde.

1997 yılında İsveç-Stockholm turistik gezimde rahmetli Yılmaz Güney'in bir ideolojik arkadaşıyla tanışmış sohbet etmiştik. Kürtçeyi o kadar nezaket ve zarafetle kullanıyordu ki kendisine hayran kalmıştım. İsveç'e her gidişimde ona mutlaka uğrar, aynı dili konuşurduk başarabildiğim kadarıyla.

Unutmamalıyız ki, dostlarımız ve düşmanlarımızı bizlere kazandıran, sayılarını azaltan veya çoğaltan dilimizdir.

Dil kontrolsüz, filtresiz kullanıldığında dostlarımızı çok çabuk kaybeder yalnızlığa, terk edilmişliğe maruz kalırız.

Edebiyatçılar, yazarlar, şairler, çevirmenler sahip oldukları dilleri ile popülariteyi, konforu, şöhreti ve hatırı sayılır bir kapital elde ederler.

Sizler bu olumlu örneğimin tersini de düşünebilirsiniz.

Büyük avantajlar ve kazançlar söz konusu olduğu gibi büyük kayıplar ve dezavantajlar da mümkündür; iyi dil, kötü dil ya da dili kullanma tarz ve stile göre insanlar ödül ya da ceza sistemleriyle karşılaşırlar.

İnanıyorum ki sizler bu yazdığım temanın ve içeriği konusunda bana brifing ve dersler verebilecek konumdasınız. Zira okuyucu da bilgili olup; bir derya bir ummandır.

Sizler o deryayı kaynağından içiyor, yaşıyorsunuz okumakla.

Adamcağızın biri sabah sat 03.00’lere kadar yemiş, içmiş eğlenmiş daha sonra evin yoluna koyulmuş.

Eşi sert ve sinirli olarak:

-Bu saatte mi eve gelinir? diye hiddetlenince, adamcağız: “Haklısın hanım, bu saatte eve gelinmez” deyip başını alıp evi terk etmiş, bir daha da adamı gören olmamış.

Gidiş o gidiş. Bu dram olayı, bana bir dostum anlattı doğruluk derecesini bilemem şahit olmadım. Ancak o ince mesaj yerini buldu.

Oldukça onurlu ve fakir yaşlı biri, dostlarına selam vererek terli ve yorgun olarak yanlarından geçerken mendilini çıkarıp terlerini silerek yoluna devam etmiş. Çok onurlu olduğunu bildikleri için, direk para verme yerine arkasından seslemişler:

 

“Efendim, mendilinizi çıkarırken, yere paranızı düşürdünüz. Alın efendim paranızı” deyip kendisine uzatılan parayı ret eden o fakir ve onurlu adamcağız yaşlı gözlerle para uzatan dostuna demiş ki:

- Ah....evladım benim param yok ki yere düşsün aslında yere düşen sizin o altın kalbinizdir.

İşte davranış, işte dil, işte eylemsel nazik karşılık sevgili okurlar.

Bir şiirimle bitiriyorum bu hafta ki yazımı efendim.

 

HAYATIN BİZE OYUNU

Çocuktuk bebek yüzlü

birer melek gibi,

Oyun oynuyoruz sokaklar  da.

Çamurlarda kirli bir beden,

Temiz bir ruh masum bir yüz,

Oynuyoruz kan ter içinde.

Mektepli olduk diplomalar sıra sıra...

Evlendik ya da evlendirildik.

Çoluk, çocuk iş güç sahibiyiz.

Yine oy-nu-yo-ruz.

Bu kez sokaklarda değil,

Üstümüz başımız tertemiz,

Temiz beden, kirli ve günahkar ruh.

Kamyon, kamyon yüklü günahlarla.

Hayatın oyununu oynuyoruz,

Oyunlar değişti, sima değişti.

Mutsuzuz mutluluğu oynuyoruz.

Kötüyüz, benciliz, şeytanız.

İyiyi, güzeli, meleği

OYNUYORUZ

                                                                                                                        03/05/1975 Mardin

 

 

Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batman Sonsöz okurlarımız...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?