DÜN, BUGÜN VE SONRASI

13-10-2016

İster inanın, isterseniz de istediğinize.

Size bütün samimiyetimle söylüyorum.

Yazamıyorum. Ya ufkum köreldi. Ya gördüklerime duyduğum hayrettir beni bu denli durgun kılan. Ya tuhaf bir esaret var anlayamadığım şekilde elim kolumu bağlı kılan. Ya da her neyse bir korkunun dizginlediği bir zihne sahibim artık.

Yaşadıklarımız öylesine hayret verici iken her şeyin normal olduğunu gösteren zihinlere, düşünlere, düşüncelere ve bunu topluma bu şekilde kabul ettirme gayretinde olan körelenlere kendimi yazmak için zorlaya zorlaya diyesim geldi ki; insanın öldüğü ve öldürüldüğü yerde asla hiçbir şey normal değildir.

Bir yitirilmişin ardından denilen hiçbir söz kaideye değer değildir.

Nasıl olabilir ki; bir evladın gecenin sabahına babasız uyanışında yaşadığı hüznü, hangi ideoloji, hangi hedef hangi gurur ve hangi onur bertaraf edebilir.

Geçmişlerden biliyorum, bugünün de geçeceğini ve yine geçmişten biliyorum en değerli varlık olan insanın bu denli yitirilişinde acıların geçmişten bugüne yaşadığını, direndiğini ve hiç silinmediğini.

Bundan ötürü acılarımızdan anıtlar, anıtlarımızdan bugünlerimize koskocaman yitirilişler kaldı.

Birçok siyasinin gelip geçtiği bu topraklarda, bizden bize ne kalan oldu ne de bizden gayrı acılarımıza ortak olan oldu. Her gelenin bir söz oldu.

Geriye kalan bizde duran acılar oldu.

***

Bakın canlar;

Bir zaman önce ülke de çok farklı şeyler konuşulurken televizyonda izlemiş olduğum tartışma ve ya her neyse beyin fırtınası programları olurdu.

Onların oradaki konukları ve moderotörün konuştuklarının ülke açısından önemini ve kendimce bu tür durumların ülkeye ne katacağı konusunda sürekli bir düşünce içinde olurdum.

Şimdi gündem çok fazla değişti.

Zaman çok fazla ilerledi ve inanır mısınız o programlar hala var ve dünde konuşup çözemedikleri sorunları değil bugünü konuşmaya devam ediyorlar.

Yani buradan anlayacağınız elbette şu olmalı: bu toplumda herkes kendi rolünü oynuyor. Toplumun kronikleşen hastalıklarının şifasına yönelik iksir bence toplumun kendisidir ve bütün olanlara rağmen hayat devam ediyor.

Bu yüzden, toplum kendi hekimi olduğunun farkına varmalı ve bence bu yönlü bir aydınlanma için ilk adımını atmalıdır.

Defalarca dile getirmemize rağmen bir daha söyleyeyim.

Seçen olmadıkça seçilen bulamazsınız.

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi milletin üstünlüğünün ve yaptırım gücünün en açık ifadesidir.

İstemeden alınana biat eden değil, ne istediğini bilip bunu hukuk kuralları çerçevesi içerisinde isteyen bir toplum devlet için çok daha hayırlı olacaktır.

Öğrenmekten asla korkmayan ve çok yönlü gelişmiş bir toplum hedefi ile eğitime katkı sunan bir toplum, şüphesiz ki kendi geleceğine daha iyi hizmet edecektir.

***

Canlar;

Her gün, Yanı başımızda tarif edilemeyen sebepler yüzünden canların yitirilişine tanık oluyoruz.

Bakın çok uzun bir zamandan beri bu coğrafyalar bildiğimiz savaş halinde iken bile hayat geri de kalanlar için devam ediyor.

Yani hiçbir savaş kıyamet değildir.

Eziyettir, işkencedir, mahkûmiyettir, mağduriyettir, biriken nefrettir.

Bir sürü yitirilmişliğe tanık olmaktır. Aç kalmaktır.

Niye öldüğünü bilmeden ölen bir bebenin gülümsemesinde gömülmektir.

Bu denli büyük yıkıma rağmen hayat geri de kalanlar için devam ediyor.

Bakın bu normal değil ama görünen o ki; bu tuhaflığa bile insan alıştırılıyor ya da her neyse insan alışıyor.

O yüzden istirham ediyorum. Varlığınızın ne anlam var ettiğinin farkına varın. Yarınların çocukları için bugünlere sahip çıkın. Normal olmayana asla normalmiş gibi alışmayın.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?