ES RÜZGÂR ES (ŞARK YELİ)

14-10-2015

Yorgun bedenimi, acılarla yoğrulmuş yaralı ruhumu yıkarcasına es. Eserken yeşil yaprakları dökmeden hazin mevsimi hazana çevirmeden es.

O can’ın o canan’ın bulunduğu yörelerden ten kokusunu beraberinde getirerek es.

Kuzey Rüzgârları gibi yakarak, yıkarak kurutarak esme. “Şark Yeli” gibi es. Mardin’imden yola çıkarak Diclem’in üstünden eserek selamlarını, sevgilerini alıp getirerek es.

Çocukluğumun hatırası, tadına, seyrine yaşamaya doyamadığım Gercüş’ten, mezarlığında yatan aziz ölülerimizden mana dolu, ilahi, semavi kelamlarla, selamlar donan da es.

Gözyaşlarımı kurutarak, onun için ağladığım belli olmamalı “Doğu Çocuğu Hiç Ağlar mı?” bunu bilerek es…

Öyle coşkulu ve güçlü esmelisin ki beni de beraberinde alıp götür o beldelere, yörelere hatta penceresinin önüne uyumuş olsa da bir dem olsun yüzüne bakmak için onu uyandırmadan, rüyalarını bölmeden seyredebilirsem bir lahza olsa bile onun için es!

Duydum ki hastaymış… Ona yar olmak için, derdine deva olmam için, yıllar sonra olsa da, saçlarıma gümüş teller dökülmüş olsa da işte geldim çok geç olsa da diyebilmem için es rüzgâr es!

Gidenler giderler hiç dönen oldu mu? Derler ama işte ben sana geldim, döndüm demek isterdim bu kavuşmaya şahit olmak için es…

Yıllanmış şarap misali eski ve bitimsiz sevgiler hasret çeken sevgililer için es. Dicle deli dolu akar, Cudi’nin tepeleri gelinlik beyazı karlarla kaplanır erişilmez, ulaşılmaz görkemli ve onurlu dimdik asırlardır bekler durur olduğu yerde, birini bekliyormuş misali.

Cudi için, Dicle için kıyılarında eteklerinde bekleyenler için es.         

Üzgün, solgun adeta kendinden bezmiş aşkı uğruna hafızasını bile yitirmiş saçı sakalı birbirine karışmış.

Mardin kalesinin civarında kuşlarla, taşlarla, ağaçlarla gördüğü görmediği mahlukatlarla konuşan Mecnun misali Divane bir hayat yaşayan “Dertli Aziz” için es.

Ona sağlık, şifa vermek için aşkı Arap güzeli Emel’e eriştirebilmek için es.

Derler ki ölümden sonra bile acı çektiler, Memo ile Zine kabirleri yanyana olduğu halde aralarında dikenli güller yeşermiş. Güllere dokunma rüzgar-dikenleri Memo ile Zine aşkına kurut, yok et, es. Hayatları hep dikencesine geçen o sevgililerin hiç olmazsa hayat ötesi hayatları gül gibi güller gibi olsun işte bunun için es.

YEŞİL GÖZLÜM’E

Orada Bahçe,

Bahçede ağaç.

Ağaçta dal,

Dal’da çiçek.

Çiçekte güzellik,

Güzellikte göz.

Göz’de yaş,

Yaş’ta Aşk.

Aşk’ta Özne ben,

Yüklem O.

Öznesi Gizli olan,

Bu soru cümlesini anlatamıyorum,

Ya da

Anlayamıyorlar.

Anlaşıldı bu sayfa kapanmalı. (21/09/2000 Tiran-Arnavutluk M. Ekmen)

 

 Dip not:

Çocukluk yıllarımda ismi Şemsegül olan bir sınıf arkadaşım bana Memo ile Zine diye dramatik bir aşk masalı anlatmıştı. O yıllarda okulda biz duvar gazetesi çıkarıyorduk.

Hayal meyal hatırımda azıcık kalmış sisli puslu bu yüzden kısa geçtim.

Evet küçük bir dram da Şemsegül Kürt orijinli olduğu halde azıcık bir başlık parası karşılığında Mardinli Arap Kökenli yaşlı biriyle evlendirilmiş.

Yıllar sonra beni arayıp buldu. İstanbul’da görüştük, dertleştik çocuklarımı sevdi ve ağladı hazin hikâyesini anlattı bana. Zaman zaman telefonlaşıyoruz.

Teselli etmeye çalışıyorum biricik çocukluk arkadaşımı başarabildiğimce.

Anladım ki yaşadığımız bu gezegende insanda satılabiliyormuş hem de çok ucuza adeta işportacı tezgâhında “ver parayı seç beğen al” denilircesine “işte benim acı çekme sendromumun başladığı yer burası. Paylaşmak istedim bu dramatik dramı.

Anladım ki durgun sular kirlenebiliyor. O halde suları da sularla yıkamak gerek” katılır mısınız?

Her güzellik bir çirkinliğin örtüsü olduğu için mi? tercih edilir yoksa örtüler mi güzel oldukları için sergilenir göz almak için.

Bakışa anlamla, yoruma;  bakan ile bakılana göre değişir mi? güzel olan kim? nereye kadar güzellik?

Güzel olmayanların kriterleri ne? Kriterlerde hangi kriterler kriter olmalı?

Belirleyici faktörlerin sürekliliği zaman aşımına uğrarsa güzel ile güzel olmayan nasıl ayırt edilir?

Kelimelerin prensesi olan şiir güzel mi? yazılır, erişilmeyene mi? iiz bırakana mı? Yoksa şiir baş aktör mü?

Edebiyatta şair bir figüran mı, verilen rolü ezberleyip yerine getiren. Şiir baş aktörse, şair figüransa ilham aşk dağıtan imparatorun ta kendisi değil mi?

Şiirlerin mekânı yaralı ve acı çeken kalpler ise işte ben o şiir’e “şiir” gibi şiir derim.

Yazana da şair dilerse şair ümmi bir çoban olsun makbulümdür.

Şiirde duygular da, acılar da gözyaşlarında özellikle de sanatta maddeye materyalist akıma yer yoktur, olmamalı da. Mehmetçe diyorum ki şiir anlam ve manadır. Mana maddeye dalar da geçer…

Yaşamınızın ve hayallerinizin beklentilerinizin şiirce, şiir gibi olması dileklerimle siz saygın Batman Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?