GEÇMİŞTEN BUGÜNE…(8)

21-07-2016

Ortada ise bir gerçek vardır. Ekonomi Ecevit’in melez koalisyon hükümeti döneminden çok daha iyi durumdadır. Bunun bu şekilde olması, toplum için gayet yeterli ve son derece olumlu bir gelişmedir.

 

Bu gelişmelerin akabinde, iktidara yönelik sevecen davranan toplumun gösterdiği davranışlardan kaynaklı aksayan bir muhalefet dikkat çeker. İktidar olmayanın kaybettiğini düşündüğü bir zihniyetten kaynaklı bir alışkanlık olacak ki; güçlü bir iktidarı denetleme görevi verilen muhalefet, toplum ile iktidarın flört etmesinden kaynaklı bir şaşkınlık içerisine girmiştir. İktidarın reform sürecini, eleştirme süreci olarak kendi aleyhinde kullanan Deniz Baykal’ın ana muhalefeti, toplumun verdiği denetleyici sorumluluğu yerine getirmek yerine, iktidar partisi ile bir çekişme modeli üzerinden halkı kendi lehine ikna etme siyaseti izlemiştir. Burada benim dikkatimi çeken en önemli husus ise şu olmuştur: bu ülke de seçim kampanyası, hükümet kurulduktan bir sonraki gün başlar. Bu iyi bir şeydir fakat sorumluluklar yerine getirilmek kaydı ile iyi bir şeydir. Aksi takdirde milletin menfaatini oy potansiyeli olarak değerlendiren bir zihniyet, yanlış bir zihniyettir. O dönemde muhalefete verilen destek hiçte azımsanmayacak derecededir. Bana göre muhalefet görevi ülke için hayatidir. Tabi bizim ülkemizde maalesef bu mümkün gözükmemektedir.  Bunun böyle olmasını sağlayanlardan birkaç etken de iktidarda ki partilerin kamu ve bürokrasi üzerinde kurmak istedikleri, siyasal güç kaynaklıdır. Yani bir şekilde muhalefet hesap soramaz derecede, kapı dışarı bırakılıyor. Ya da devlet işleyişinde paylaşım ve şeffalık en az seviyeye indirgeniyor. Bu şekilde de topluma muhalefetin iş yapamaz olduğu ve ya yapamadığı görüntüsü verilmeye çalışılıyor. Durum böyle olunca da muhalefet, strateji geliştirme konusunda sıkıntı çekmeye başlıyor ve iş kaynana gelin kavgasına dönüşüyor. Maalesef ülkemizde siyasetin işlerliği bu şekilde…

Evet, hızlı bir reform süreci demiştik. Halk tek başınıza iktidarsınız dediklerinden bal istiyordu. Onlarda sizin olanı sizden mi esirgeyeceğiz diyor ve halkın ağzına benim o hiç tatmadığım balı kaşıkla verip duruyordu. Halk balın tadını almıştı. Sıra demokrasiyi, ifade özgürlüğünü, hukuku ve insan haklarını geliştirmekteydi. Bunun çokta kolay olacağını elbette hiç kimse düşünmüyordu. Zaten  hâlihazırda darbe döneminin anayasası ile yönetilen bir toplum vardı. Bu toplum vermekte ikna olduğu oylara vaat olarak, o anayasanın değiştirilmesi vaadini de almıştı. Bu vaat hep verildi, yerine mi daha gelmedi. Toplumun hasret ile beklediği ama siyasilerin bir şekilde yapamadığı yeni anayasa bütün seçim kampanyalarında kullanıldı. Ama Kenan Evren böyle mi yaptı, geldi değiştirdi. O değiştirdiği anayasaya hiç değişmeyecek şekli verdi fakat ondan sonra gelen hiçbir kuşak o değişilmezi değiştirebilmenin yolunu bulamadı. Ya onlarında işine geldi. Ya da gerçekten Kenan Evren kendisinden sonra gelecek neslin, heves edeceği şeyleri iyi bilir ve anayasayı ona göre dizayn etti. Koalisyonlar çoğunluğu bulamadıklarını ifade ederek darbe döneminin anayasasını değiştiremedi, iktidar işine gelince her şeyi onsuz yaptığı ama anayasaya gelince muhalefetsiz olmayacağını ima edip yapamadığını ama yapacağını söyleyip durdu. Değişti mi dersiniz? Değişmedi. Üzerine onca şey eklenip, içinden onca şey çıkartıldı ki bana sorarsanız değiştirilecek bir tarafı da kalmadı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?