GİDİŞİN KIYAMETTİ.

09-09-2014

Nefesine sar beni, çünkü bilmiyorum kendi son nefesimi.  Olurda canım giderse canından, hayırlarım bürünmüşken günahlarına cehennem ile mükâfatlandırılırsam ve son bir nefesin ile ısınmadan gitmişsem, sensiz içim soğur, cehennemde bile üşür bedenim. Nefesine sar beni, öyle bir sar ki bedenim ve benliğim senin ile sonsuzluğa bürünsün sevgili. Kendimi sensiz bir cennet ile ya da cehennemde yanarken senin cennette olduğunu bilmemekle düşleyip durdukça, sen beni senden bir ramak bile gidemeyecek kadar tut göğsünde, nefesine sar beni. Günahlarına bürünsün hayırlarım, ilahi rıza için sürülen bir ömrün her nefesi senin nefesine eklensin. Ömrün sonu cennet mi cehennem mi olacak kadar bile düşleyemeyecek kadar benliğime işlesin benliğin. Yani diyorum ki sonu ol sen bir ömrün, ya da her neyse ömür sende son bulsun. Tıpkı yeryüzünde bana gökyüzü olduğun gibi, sonsuz bir âlemde de seni sonsuz düşlemek sen olarak süren bir ömrün en tabi hakkıdır. Nitekim diyarı deniz olan balığın yok oluşu da deniz olur. Topraktan gelen insan önce toprağa, sonra da ilahi rızaya kavuşur. Sonuç onu gösteriyor ki bütün yaratılışlar özüne döner. İşte o yüzden ben sende son bulmak istiyorum. Varlığım gayesinin sonunda sana kavuşsun, benden sonra bana bir hatırlanış olacaksa bu sadece seninle olsun. Çünkü biliyorum gayesidir tüm hayatımın varlığın. Biliyorum varlığın ile anlam buldu yeryüzünde varlığım. Biliyorum sen olduğun için görebildim ayın diğer yüzünü, tatlar, mutluluklar ve vicdani tüm hisler senin ile yerleştiler içime en hissiyatlı hali ile Rahmetli Murat Göğebakan’ın  Ayyüzlüm şarkısını hangi kulak benim duyduğum gibi duyabilmiştir, bir insan yüzü hangi göze gökte ki bir ay gibi anlamlı gelip sonsuzluğu düşletebilmiştir. Sen sebebisin tüm güzelliklerin, yeryüzü bana senin ile gerçek anlamını nasip etmiştir. Acemi bir şairin lise sıralarını hatırlatan ama sıradan ama samimi ama sıcak bir kıtasında şunu yazıp okumuştum: ’’sebebisin sen tüm yaşanmışlıkların, sen olmuş olsaydın her şey çok güzel olacaktı. Yoksun ya her şey çok kötü.’’  Sonrasında çok düşünmüştüm, bu insanı acemi edip, şiire benzeten yazılar yazdıran şeyi. Bu kadar yürekli sözcükler ile cesur cümleler kurduran elbette çok değerli bir varlık olmalıydı. Sonra bütün yollar sana çıkınca, yürümek seni farzdır üzerime anladım. Sen olmadan yazabilmek, sen olmadan düşlemek ya da sen olmadan yaşamanın içinden bir zerre bir tat almak bile zor geliyor, ömrüme. Nasıl koparabilir ki insan rahimde ki cenini annesinden, ya da genç bir delikanlıyı mezar ile ailesinden, ya da vücudun en önemli bir uzvunu nasıl koparıp alabilir ki insan yaşayan bir varlığın bedeninden, işte sensizlik ruhuma öyledir. Her şeyin en acısı ise ceninin rahimsiz yaşamaya devam etmesi, bir babanın oğlunun mezarının üzerinde nefes almaya devam etmesi ve görmektir kendi ayağının benden ayrılmasını bir insanın. İşte öyle oldu ay yüzlüm.  Seni aldılar, ya da her neyse sen gittin ve bir mezara döndü dünya ama ben ölmedim. Param parçaydı her yanım nefesim yerinde, cehennem yüreğimde Oysa hala görüyordu gözlerim. Çoğu zaman o yokluğu kıyamete benzetmiştim. Bütün iletişim yollarımın kapandığı ve gidişinin üzerime bir sur olarak üflendiği bu zamanın bende uyandırdığı anlam kıyametti. Hem de alametsiz ve zamansız. Ortada ise büyük bir sorun vardı. Ben neden ölmüyordum. Oysa gidişin ile sesini duyduğum ve yüzünü gördüğüm tek bir canlı bile kalmamıştı. Sur aralıksız olarak üfleniyor, dağlar düzeliyor, denizler taşıyor, dünya yer ile bir oluyordu. Bu süreç art arda devam ediyor ama ben ölmüyordum. Çok sonra anlamıştım, büyüklüğünü imtihanın. Dünyayı bir sen gören bir göze gidişin ile dünya yıkılmıştı. Olması en tabi haldi o, çünkü senden sonrası diye bir süreç, kirletmemeliydi tüm güzellikleri.

 

 

Kendimi bulduğumda zaman çok sonrasıydı. Dünden kalmıştı aşk. Günahlarına bürünmüştü hayırlarım. Sabah uyandığım da tap taze başucumdaydı nefesin. Sarıldım sıcaklığına nefesinin bugündü sadece hissettiğim. Her şey tap tazeydi eskiyen tek bir şey vardı. Seni benden eskiteceğini sananların umutlu bakışları, umutsuzca eskimişti.   

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?