GÜNDEM ANORMAL

25-04-2017

Yazan normal olunca ortaya çıkan yazı, ayranın içine doğranmış kabak gibi olur.

Bu yüzden de yazılarda süreklilik aksar ve yazı kalitesi düşer.

Oysa iyi yazı yazabilmenin en önemli hususlarından bir tanesi sürekliliktir.

Lakin sürekliliğin var olmasının da ön koşulları vardır.

Mesela; normal bir gündem,  anlaşılabilir gelişmeler, çelişki barındırmayan değişiklikler gibi koşullar, yazarların özellikle günlük gazetelerde süreklilik sağlaması için normal olan gelişmeler olarak kabul edilebilir.

Oysa bu ülke de günlük yazı yazan yazarların işleri bu kadar da kolay değildir.

Çünkü normal bir ortamı geçtik, anormalinde ötesinde tuhaflıkların ve her ne kadar kabul edilmese de yazı yazan kesimlere ve medyaya birtakım baskıların olduğu bir ortamda günlük gazetelere süreklilik esasına göre yazı yazmak adeta imkânsızdır.

Hızına yetişemediğiniz anormal değişiklikleri tarif edebilmek için veya onlar ile ilgili tutarlı makaleler yazabilmek için, bir önceki yazdığınızdan çok daha farklı şeyler yazmak zorundasınız ki; bu da sizin yazdığınız yazının bir önceki yazınız ile çelişmesine dahi sebep olabilir ve bu bir yazar için bir utanç kaynağı olur.

Nitekim bir yazarı kalıcı kılan şey tutarlılıktır.

Tarihe şöyle dönüp bir baktığımızda, söylediğini yazanların ve yazdığını yaşayanların tarihe ayak uydurduğuna şahit oluruz.

Oysa dünya tarihinde milyon yazar yer almıştır.

Fakat Tolstoy değişen bütün felsefi ve ideolojik fikir akımlarına rağmen, bütün toplumlar tarafından kabul edilmeye devam etmektedir ve Tolstoy gibi sadece yüzlercesi bu şekilde bir şansa sahip olmuşlardır.

Onları bu şekilde unutulmaz kılan en önemli hususta dediğim gibi tutarlılık olmuştur.

Tarihe iz bırakanlardan sonra süre gelen yazarlar tarihinde ise teknolojik gelişmeler ile paralel olarak müthiş derecede bir yazı ve yazar artışına şahit oluyoruz.

Hatta birçoğu bahsetmiş olduğumuz süreklilik ve tutarlılık şartlarına da uygun ürünler üretmişlerdir.

Buna rağmen istenilen seviyelere gelememeleri ise ortaya doğru yazı yazmak ile alakalı başka bir husus daha çıkarmıştır.

Yazı yazmada hedeflenen kesim ve hedeflenen şeyin doğru analiz edilmesi ve yazarın kitlesel faydayı gözetmesi adeta bir şart haline gelmiştir.

Böylelikle yazarlık toplumlar arası iletişim ve toplumların gelişimi yani sosyolojik açıdan inanılmaz bir önem arz etmiş, lakin yazılar, yazarlar tarafından göz ardı edilen hususlardan ötürü sürekli bir önem kaybetme ve bundan kaynaklı göz ardı edilme gibi bir tavra mahkûm olmuşlardır.

Belki de bu ülke de kitap okuma sayısında olan azlığın sebeplerinden bir tanesi de yazarların ve yazılanların okuyucu nezdinde kaybettiği güvendir.

Çünkü okuyucu, yazarların siyasi taraf gözeterek kendilerini kutuplaştıracak mesajlar ile yanlı yazılar yazdığını düşünüyor.

Tarafsız ve yansız yazarlığın bu ülke de mümkün olmadığına inanıyor.

Yazılanların büyük bir kısmının yönlendirmelerle yazıldığına inanıyor.

Böyle düşündükleri içinde kitap almadan önce ya da makaleyi okumaya başlamadan yazıyı kimin yazdığına bakıyor.

Böylelikle yazının okuyucu tarafından algılanma süreci başlamadan bitiyor.

Var olan bu durum aşılmadan hiçbir şekilde yazılanları farklı kesimlere aktarmak mümkün olmayacağı halde yazarlar yazı yazmaya, okuyucularda okumamaya devam ediyor.

Çünkü bir toplum için yazmayanların ve bir hedefe sahip olmayanların benimsedikleri en kritik slogan onları bir sevenlerin bir de sevmeyenlerin okuyor olduğuna inanmış olmalarıdır. Böylelikle onlar kendilerini sevmeyecek bir taraf var etmiş olmanın keyfini sürmektedirler.

Oysa bu slogan bu ülkede ki kitap okuma sayılarına bakıldığında yanlış gibi durmaktadır. Toplum içerisinde akil insan olarak değerlendirilebilecek yazarların yazdıkları ile topluma güven vermeleri ve yol göstermeleri gerekmektedir.

Yazarlar kutuplaşan toplumlar içerisinde asla bir taraf olma hatasına düşmemelidirler.

Taraf olduğu şeyi tarafsızca değerlendirip yazabilenler ancak yazar kabul edilir.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?