HERKES, HER ŞEYİ BİLİYOR.

20-03-2015

Düşünceleri ve fikirleri dile getirebilmek, vasıf ister.

Herkesin bildiğini söyleyebilmek hele de 21. yy.’da herkesin her şeyi bildiği bir coğrafyada, düşünce ve fikir bakımından kabullenmek oldukça zordur. Öyle ya kim neyi bilmiyor ki. Herkes her şeyi biliyor.

Sokağa çıkıp şöyle bir nabız yoklasanız, size temin ederim, haksızlığa uğramış, hak ettiği yerde olmadığını ısrarla savunan ve bu ülkenin ekonomisini yönetebilirim diyenlere rastlarsınız.

Biraz daha araştırırsanız, boşta kalmış başbakanlar ile cumhurbaşkanları ile sokak ortasında çarpışırsınız.

Atomu parçalayıp, uzayı tarif eden kara düzenciler görürsünüz.

Eğer ki şans verilseydi, bilmem neyi, bilmem nasıl yapacağını, çok iyi yapabileceğini iddia eden kahramanlar ile tanışırsınız.

İyi ne güzel özgüven elbette gerekli, özgüven elbette bir insan karakteri ama arkadaş bu yapılan özgüveni bile geçti.

Ne kadar ilginç değil mi? Herkesin her şeyi bildiği bir toplum.

Kitap okuma, araştırma ve sorgulama istatistiklerinin tam tersine işaret ettiği bir ambiyansta, bu zıtlığın tam tersi bir pozitif kolerasyon yakalayan bilmişlere, bu toplum geçmişin de saklı faili meçhul geride kalmışlıkları borçludur.

Bu toplum, bu bilmişlere, 21.yy da dışarıya bağımlı olmayı borçludur. Bu toplum bu çokbilmişlere, günümüzün muhteşem eğitim sistemini borçludur.

Bu toplum bu çokbilmişlere, güzelim ülkemde icat edilen binlerce teknolojik, endüstriyel ve bilimsel araçların varlığı için borçludur.

Gazetede köşe yazısı yazmaya başladığım dönemlerde, bazı sevgili dostların, kişiliğime şöyle eleştiriler yönelttiğini hatırlarım: “senin yazdıklarını herkes biliyor”

Dedim ki: güzel kardeşim son peygamber biliyorsun ki geldi. Son vahiylerde o peygambere geldi. Elbette hiç kimsenin bilemeyeceği şey olarak o vahiyler düşünülebilir.

Kusura bakma biz vahiy yazmıyoruz. Yazdıklarımızın bilinmediği iddiasında değiliz. 

Fakat gazetelere yazılan fıkralarda ki mesajlar da;  çelişkilerin, toplumsal bunalımların, sosyal rahatsızlıkların ve bazen toplum adına adalet arayışlarının, toplumu doğruya ve ya şahsa göre değişir yanlışa yönlendirmenin ipuçları vardır.

Bu yazılar okunduğunda muhakkak ki birey üzerinde bir etkileşim yaratacaktır. Ama elbette bu etkileşim gökten bir haber değildir.

Yazarın hedefi ve amacı yerde, hatta gözün tam önünde, hatta burnun dibinde olunup görülemeyen o şeyi okuyucuya belli mesajlar ile gösterebilmektir.

Bu, toplum adına yazara yüklenen bir ödevdir. Bu durum Allah’ın bir şekilde yazmak ile kabiliyetli kıldığı kişilerin toplum için çok özel çırpınışlarıdır.

Fakat ne yazık ki kitabın çok az okunduğu, gazetede yazılan yazıların siyasi yönden değerlendirildiği, fikir ve düşünce adamlarının toplum nezdinde pek değer görmediği bir alışkanlık topluma musallat olmuş.

Toplum her şeyden öte yazılanları bildiğini iddia ediyor. Bununla da kalmayarak, yazılanların yan gözetilerek yazıldığını, hiçbir şekilde toplumun düşünülmediğini, tamamı ile yüksek mevkilerde bulunan şahısların menfaatleri doğrultusunda fikirler üretildiğini düşünüyor.

Bu konu ile ilgili düşüncenin kesinlikle yanlış olduğunu düşünmüyorum. Bununla beraber düşüncenin yanlış veya doğruluğundan çok, bu düşünceye karşı geliştirilen tolum adına büyük bir kayıp.

 

 

 

Arkadaşlar, dostlar, yüreği güzeller, Allah’ın büyüklüğünü simgelemek ve dünyayı anlamlı kılmak için yarattığı yaratılmışlar: dünya kötü ve iyi ekseninde bir açıyla durur.

Belki de iyilerin hatırına ayakta durur onu bilemem. Ama bildiğim bir gerçek var ki; o da dünyanın kesinlikle iyilik ve kötülük, yani zıtlık üzerine temellendiğidir.

Buradan alacağımız ipucu çok basit. Bizler kötüyü bilmek zorundayız fakat iyilik yapmak ile mükellefiz. Hatta en büyük iyilikleri yapanlar, bana göre kötülüklerden en iyi haberdar olup, kötülükleri en iyi araştıranlardır.

Çünkü kötülü iyi bilenler, kötülüğün sonucunu, yapıldığında bünyede yaratacağı eksikliği ve ruhta ki çelişkilerini bilecektir. Bunu bildiği içinde iyiliğe daha fazla sarılacaktır.

İşte bu yüzden taraf olunanı okumamak hatadır. Benimsenilmeyeni, takdir edilmeyeni, taraf görüleni bütün şekilde hayatımızdan çıkarmak hatadır. Bir kişi düşman ise bile ona karşı ancak onu iyi tanıyarak kendimizi koruyabiliriz. Şeytanı bilmeyen, neden şeytanı sevmesin ki?

İşte bu yüzden okumalıyız. Bildiğimizi, bildiğimizden biraz daha emin olmak için okumalıyız. Yanlış olanı, doğrularımızı pekiştirmek için okumalıyız.

Taraf olanı, müttefiklerimiz ile saflarımı sıklaştırmak için okumalıyız.

Günah olanı, hayrı daha fazla sarılmak için okumalıyız. Doğru olanı, iyi olanı, benimsediğimizi de, tarafında olduğumuzu da daha fazla değerlenmek için elbette okumaya devam etmeliyiz.

Herkesin her şeyi bilmediği, herkesin her şeyi bilmek için mücadele ettiği bir toplum olabilmek için mutlaka okumalı, sorgulamalıyız.

Doğrumuzdan emin olmak için yanlışı doğru ile karşılaştırmalıyız. Düşünüre, bilene, hak edene saygı göstermesini öğrenmeliyiz.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?