İKİNCİ EL KALPLER, YALANLAR VE YILANLAR...

04-10-2019

Yalan mısın, yılan mısın? Ne yalanların bitiyor ne de yılanlığın.
Yalanların bir bir ortaya çıkıyor hem de gündüz akşama kavuşmadan.
Yalanlar ve ikinci el kalpler üzerine kurduğun denklemler çöküyor.
Ülkeler el değiştiriyor. 
İkinci el kalpler evreni istila ediyor, beynimdeki hamam böcekleri gibi. 
Ustaca ve vahşice. 
Eski ve eksik kalpçiklerden dünyalar yıkılıyor, yeni kalplerden yeni dünyalar inşa ediliyor.
Ucuzluk pazarında görücüye çıkan ikinci el kalpler el değiştiriyor. 
Zehrin hep yabancı, hep yalancı; her taraf sen kusuyor. 
Hem de bir çift göz yeni tuzağına henüz düşmeden.
Tuzaklar üstüne kuruluyor tuzak, sen bana ölümden bile soğuk ve uzak. 
Üçüncü bir göz, üçüncü el bir kalple bütün yarışmaları üçüncülükle bitiriyor nefes nefese. Hem de gece henüz heceyle gerdeğe bile girmeden.
Bana yeni yalanlar söyle. 
Yeniden yalanlar üzerine kuralım post modernsiz soysuz dünyalarımızı. 
Yalanların para sayma makinesi gibi hızlı ve paralardan gayrı yaralar gibi seri seri. 
Bu yılan ikimizi de paralar, gayrı bu burjuva gönülde bitmez yaralar. 
Sert, hızlı, öfkeli yalanların ve yılanların kraliçesi de sensin kralı da.
Peki, yalanların kraliçesi ve yılanların kralı dostum sormak isterim sana. 
Nedir bu dans eden yalan hallerin ve dansöz yılan yalnızlığın? 
Yalanlarınla türküler ısınmaz ki.
Yalanlarınla türküler hep eksik ve hep eski kalıyor. 
Türküler üşüyor dostum...
Sobayı yakmak gerek, tezek yapmayı öğrenmek gerek yeniden. 
Yoksa bu memlekette türküler hep üşüyecek, üşümeye devam edecek bağlamanın telleri. 
Eksik kalmadın dostum, eksik ve eski olan sen değilsin.
Nereye dönsek, nereye baksak 
Eksik ve eski bir türküye doğan insanlar görüyorum.
Yalanlara ve yılanlara dost dost diye sımsıkı sarılmış adamlar ve kadınlar doğuruyorum. Kadınlar yalanlar doğuruyor kancık pusularda; erkekler yılanlar inşa ediyor yapmacık delikanlı tripler Alice harikalar diyarında. 
Eksik ve eski bir türküye türkülere sarılıyor insanla. 
Sadık yarım kara toprak deyip son sarılma niyetine toprağa sarılacakken insancıklar sıcak sıcak. 
Bilmem hangi olasılıksızlığın belirsiz integralinin kaçıncı dereceden tribini almaya çalışırken bu şehrin tribünü, bir hamam böceği gülüyor gevrek gevrek...
Eksik türkü hep eksik kalıyor ve hep eski. 
Tekrara canlı yayınlanıyor bozuk bir plak gibi yarım ada beynimin yarımucunda. 
Sen anlamıyorsun değil mi? 
Madem türküler eksik, insanlar eksik.
Sana diyeceğim şu ki dostum.
Beni arama artık, beni aramaktan vazgeç.
Bıktım eksik insanlardan ve eksik türkülerden.
Hatta eksik ve eskiye dair ne varsa yalnızlığıma gömdüm.
Ölürsem mezarıma bile gelme istersen; yoksa mezarlık da sen gibi eksik ve eski kalır. 
Sen bitmeyen bir senfonini bitmeyen bir türkünün yarım çeyreklik altınısın. 
Sakın, sakın ha beni bir daha arama. 
Bırak kaybolmuşluklarımı yaşayayım, Senli sarhoşluklarımda. 
Yeter yeter sus, tek bir çıt bile duymak istemiyorum senden. 
Bırak ölümün sesi ve güzelliklerin kalsın son kez kulaklarımda ve sakın arama. 
Ya da boşver, beni arasana. 
Nasılsa hayat bir nefes verdin, bir daha alamazsın. 
Bitti...
En iyisi beni aramaya çık. 
Kayıp aranıyor. 
Kaybolmuş bir bulmacayım gözlerinde.
Çünkü hiçbir göz gözlerini süzemiyor ve çözemiyor. 
Bir labirentte verem olmuş bir fareyim, yolumu kaybettim, labirentten çıkamıyorum. 
Çünkü hiçbir yol sana çıkmıyor artık.
Tamam, beni buralarda da arama... 
Annem de olma...
Ama beni ara. 
Senin beni arama ihtimalin bile belki bir umut olur kendimi köpeklerimde bulmama.
Beni nerde mi arayacaksın... 
Beni bıraktığın yerde  ara. 
Evlatlarını arayan annelerin ve dahi tüm annelerin boş dizlerinde ara.
Ya da annelerin birinci el tezgâhlarında işlenmiş birinci el sol yanlarında ara...
Birinci el kalplerdeyim. 
Hani olur ya belki bir gün gelirsen. 
Ne bileyim gelmek istersen belki bir gün, adresimi vereyim kalsın ezberinde. Adresim...

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?