İNCE MEMET 5, BİNGÖL KARLAR ÜLKESİNDE

22-11-2019

Not:Bu hikaye yaşanmış bir olaydan yani  gerçek hayattan alınmıştır. 

Bingöl Sultan Ana Lisesi'nin kocaman ve şiir  yürekli  müdür yardımcısı Selahattin gözünü Bingölün öksüz  dağlarına ve yetim ormanlarına  dikmiş elinde açtığı dosyaya bakıp bakıp defalarca okuyor ve ağlıyordu. Bu Memet'in Urla Miili Eğitim Müdürlüğü'ne  ve İzmir Milli Eğitimin Müdürlüğü'ne defalarca yazdığı dilekçenin ta kendisiydi.... 


Yıllar yıllar önceydi sene aşkların önce ihanete sonra  intihara  durduğu, gebe kadınların karınlarının deşildiği ve  yüzlerin hiç gülmediği senelerdi. Bingöl'ün dağları Yaşar Kemal olmuş, yemyeşil ormanları Apo Musa olmuş kürtçe ıslık çalarak Memet'i dağlara çağırıyordu.İnce Memet 5 Bingöl'ün dağlarında kaleme duracaktı bir efsanenin en zayıf  yüreğinde.Zaten burda kartallar bile hep yaralıydı ve yürekleri kanıyordu.yiğitler hep  avlanma hakkı gaspedilmiş bir aslan sancısında ve  ceylanı an(la) ma gecesinde. Yaralar hep kanar, hiç kabuk tutmaz buralarda. Yaralar derin ve ağır  kurşun renkli kahpe geceler gibi. Burası Bingöl, bin yara.Bin yaraya şifa bin merhem. Kar bir diz  boyunu geçmiş, gündüz gündüz olmasa mı buralarda hiç deyip   yine  haram ve harami geceler misali günlerden  birini yaşıyordu. Memet yerinde duramıyor. Ders anlatamıyordu, gözbebekleri büyümüş üstelik  gergindi.Nefes alamıyordu kalbi çarpmıyordu adeta. İki sene önce İzmir otogarından anesinin yuvarlak simsiyah gözyaşları ve babasının  kıpkırmızı gözyaşlarıyla uğurlanmış Urla'da öğretmenlik yapan bıyıkları terlemeye isyan duran bir öğretmendi.Yüzlerce dilekçe yazmış, başvurmadığı yer kalmamış lakin hiçbir olumlu cevap almamış hatta  gittiği her yerde Gregor Samsa(F. Kafka'nın Dönüşüm kitabında dev böceğe dönüşen insan ki insanken bile insan muamelesi göremeyen ) muamelesi görmüştü. İstemeye istemeye şark görevi diye gönderilmişti Bingöl'e;ama gel görki Bingöl geceleri çok soğuk ve hep  karlıydı. Üstelik Urla gibi yakamoz da yoktu denizinde, aşk da kokmuyordu esmer göklerinde. Yer gök ateş fışkırıyordu ve Memet  henüz daha hüznün  27  yaşındaydı, deliliğe destanlar dizilirken Bingöl'ün  duygu köşelerinde.Kararını verdi ve öğrencilerine aldığı sobanın üstündeki kestanelerden birini ikiye bölüp yarısını ön sıradaki Abdullah'a verip yarısını ağzına attı. Sonra gözlerinden dökülen annesinin gözyaşlarını tutamadı ;babasının gözyaşlarını ise unuttu bir anlık boşluktan dolayı;yoksa onlarsız, hiç ağlamazdı eşit aşk ve eşit sevda adına. Çocuklar hepinizi ayrı ayrı çok seviyorum, hakkınızı helal edin;ben gidiyorum, belki bir daha  görüşemeyebiliriz dedi. Öğrenciler hocam  ne olursunuz bizi bırakıp gitmeyin diyen gözlerle ağlıyordu.. Hepsini kucakladı tek tek sarıldı ve öptü.Sonra çıkıp yürümeye başladı.Sezai öğretmenin arkasından koşup öğretmenim ne olursunuz yalvarırım  gitmeyin  dedi. Memet artık gitmek gerekir en yakın diyarlardan en uzak diyarlara  Sezai dedi. Nereye hocam, nereye gitmek gerek?uzun bir sessizlik ve sonrası, yar-a bir yar-a-sa. Bembeyaz karlarla örtülü dağların yücesinde meleklerle buluşmaya gitmek gerek melekleri bekletmemek gerek Sezai dedi. Sezai hiçbir şey anlamamıştı bütün çocuklar gibi. Sadece ağlıyordu çünkü öğretmenini çok seviyordu herkes gibi. 
Paltosunun heybesinde aşk biriktirmişti, sevgi koleksiyonu yapmıştı Memet.Ondan da üstümde merhamete dair ne varsa  kurtulmam gerekir deyip köyünün çıkışındaki çobana bırakıp yürümüye devam etti. Kapkara kömür gözlü Ayşe yolunu kesip  defalarca nasılsın diye sordu   o ise Ayşe'ye sadece hıçkırık şeklinde çıkan sesiyle ve sırf Ayşe'yi sevdiğinden öğrendiği küçük bir kürtçe şiirle cevap verdi.

Nebije çawayi 
Nizanım Çawanim 
Ez bırındarım kulbirinim 
Ez bırındarım kurdinalım 

Sonra, da Ayşeye gülümseyerek Memo  gitti, Çu Çu Nema Memo deyip arkasına bakmadan dağların açılan kollarına bıraktı kendini Kardeşliğe hasret ormanlık alandan. 
Bir daha da kimse izine rastlamadı.Hiçbir haber alınamadı.. Anası körolası Memo babası yetim kalası Memo nerelere gittin. Bütün ısrarlara rağmen her yer kara, güneş kapkara. Hava şartlarından öne süren  jandarma da  ekip  çıkarmıyordu..  
Selahattin öğretmen artık bu sessizliğe ve habersizliğe dayanamıyordu.Bütün öğretmenlerle konuşup hepsini  ikna etmiş tek tek ve e öğrencilerle de  ekip oluşturup onu aramaya çıkacaklardı dağlara. Eksi 20 derece hüzün kokuyordu her yer. Burda soğuklar her an ihanete edebilir diye eller gözler her yer kapatılmış ,fenerle ellerde  herkes aramaya bir it hazırlığında. Selahattin o babacan ve yakışıklı hatip kıskandıran davudi sesiyle canımızı ciğerimizi iki gözümüzü  bulmadan dönmüyoruz arkadaşlar dedi. Herkes dağılıp  ayrı  yönlere  doğru yürümeye başladı. Bir umut işe bin umut ile . Bir düş ile bin düş ile. Sevda ile. Aşk ile. orman 29'a dağlar 30'a bölünmüştü adeta, gerçi bıraksalar bir kasap sessizliğinde kuzuların da sessizliğinden istifade yüz parçaya bölüneceklerdi. Karanlık basmış ama hiçkimse geri dönmüyordu. Derken 14. Saatte bir ses duydular bu Sezai'nin sesiydi ezanvari sesiydi. Sanki dağlar inliyordu, inleye inleye ağlıyordu Memet öğretmeninin  cesedi başında.Sezai sanki onu takip etmesi için bir gün önce yaptığı ve aynı gün  okuduğu ve   her adımda bir kağıt  bıraktığı yazılı kağıtlarını takip ede ede bulmuştu öğretmenini.Hansel ve Gretel'in evin yolunu bulmak için yola bıraktıkları çakıl taşları ve ekmek kırıntıları gibiydi sanki bütün düzenek. Ama bu sefer bulunması gereken bir ceset  için yola bırakılmıştı kağıtlar sanki tek tek ve özenle.En düşüğü 80 olan kağıtları yüksek sesle  okuya okuya ve ağlaya ağlaya ilerliyordu Sezai.
Ali Rıza 80
Aylin 85
Ayten 90
Mahmut 95
Gani 85
Abdullah 90...
.. Ve böylece devam edip giden liste.. Son kağıdı eline aldı   Sezai 100 diyecek oldu diyemedi, boğazı düğümlendi, sözcükler bittiği yerdeydi artık;öğretmenin cansız bedenine kilitlendi ve öylece kalakaldı yüreği. 
Memet bütün elbiselerini çıkarmış ve bir melek gülüşünde ellerini usulca başının altına koymuş anne cerni pozisyonunda uyumuş kalmıştı  bir çocuk tebessümünde. Sonra çok sonraları bir gün ormanı dağ eyleyip karları ve dağları cellat eyleyen  bembeyaz karlara boynunu ve yüreğini teslim etmiş pırıl pırıl 17 sinde bir genç gördüler.. Tıpkı ümit Yaşar Oğuzcan'ın Galata Kulesi'ndeki oğlu Vedat gibi 17'sizdeydi  henüz Sezai.... 
   Selahattin'nin  gözlerinden dökülen yaşlar damlıyordu kırmızı balık  dosyaya ve son kez sesli okuyup kapattı dosyayı Selahattin ağlamak için  bir dahaki sefere açmak üzere.
   Ne olursunuz beni doğuya göndermeyin annemden babamdan uzaklarda ben çok üşürüm.Hem oraların dağları ve ormanları çok soğuk.Ben biraz dengesizim biraz da deli olabilirim.Buralarda  bazı bazı  kayboluyorum, bulamıyorum evimin yolunu iki üç gün. Dağlarda, ormanlarda uyuyorum; ama buralar sıcak. Oralar ise insanı sıcak dağları  çok soğuk. Ne olursunuz beni oralara göndermeyin. Biliyorum bir gün yolumu kaybedeceğim  dağlara sığınacağım ve  sonra ancak  çıplak bir vaziyette cesedimi  bulacaksınız....

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?