İNSAN VE SİSTEM…

06-08-2014

İnsan yönetmek bir sanattır ve yönetenler sanatçı.

Yönetmekten çok yönetilmeyi benimseyen halkın büyük bir bölümü ise sanatçının elinde iyi bir yönetim adına kullandığı araçlardır. 

Elbette ki sanatçı olan kişi, araç olanlardan farklı olarak kalemi tutabilen, araçları iyi kullanabilen ve daha geniş bir bakış açısına sahip olan kişidir. Çoğunlukla yönetmek deyince insanın aklına, alttakilerin üsttekileri, seçilenlerin seçenleri yönetmesi yani idare etmesi gelir, aslında akla gelen doğrudur. Bizim burada kendimize sormamız gereken sorular şunlar olmalıdır. Seçilemediğimiz için mi seçiyoruz? Yoksa hür irademiz ile seçme ve seçilme arasında bir karar verip seçmekte mi karar kılıyoruz?

Ya da seçilip yönetemeyeceğimiz için mi seçmek zorunda kalıyoruz? Sevgili okurlarım;

Adolf Hitler’in insanlar hakkında ki şu tezi beni her zaman düşündürmüştür.

Diyor ki: İnsanlar tembeldir.

İnsanların önüne bir yazı bir de tablo koyun, onlar kesinlikle yazıyı okumadan tabloya bakmayı seçeceklerdir.

Yani o diyor ki: İnsanlar kendi sorunlarını kendileri çözmekten uzak, hep başka birinin çözümlerine muhtaç şekilde yaşamaktan zevk alırlar, kendileri, kendileri ile alakalı sorunlara çözüm üretemeye çalışacaklarına, o sorunlar hakkında sadece konuşma ile kalacak yorumlar yapmayı ve çözümü başkasından beklemeyi seçerler, bu yüzden de sürekli çözüme muhtaç bir şekilde sorunlar içinde yaşamayı seçerler.

Yani insanlar yönetmekten çok, yönetilmeyi,

Çözmekten çok, sorun üzerinde konuşmayı,

Çare bulmaktan çok, çare bulmaya gönülleler üzerine yorum yapmayı,

Yapmaktan çok, yapılanlarda eksik yönler aramayı,

Bir adım öne çıkmak yerine, hep yerinde saymayı,

Kalkıp halletmek yerine, kalk hallet demeyi severler.

İnsanın bu durumda olmasının temel sebepleri de şunlardır;

Yaratan nasıl olsa doyurur diye kalıplaşan aciz bir mantık,

Ben mi kurtaracağım dünyayı diye, kafalara yerleşen yanlış düşünce,

Ne çıkar eskiden, önemli olan gelecek diye kandırılan yıllar,

Yönetemediği için yönetilenlere duyulan aşırı kıskançlık,

Ne de olsa öleceğim diye, tembelleşen miskinleşen beyinler,

Ve ne yazık!

Yöneten sanatçının ellerinde, yönetilen ve bir tabloya renk verilmek için kullanılan pastel boyalardan farksız, araç olarak kullanılan halk, duvara asılı şekilde, gözleri, elleri ve beyinleri olduğu halde hiçbir şeye, hiçbir müdahalede bulunamayarak, kendileri ile alakalı en can alıcı kararları bile aciz bir şekilde başkalarının düşünce sistemlerine bırakmakta.

Daha sonra da kendileri ile alakalı verilen kararlara, lal bir şekil de müdahale etmeye çalışmaktalar.

Sizler; siz ile ilgili verilmiş kararlar için kendinize sonsuz yetkiler ile yöneticiler tayin edenler değil misiniz?

O halde sizler; Siz ile ilgili kararlara, sadece saygı duyup, boyun eğme hakkına sahipsiniz.

Yönetenlerin, bu sorumluğu almalarında ki en büyük fark; sanatçı olabilecek farklılığa sahip olmaları.

Yönetilmeyi benimseyenlerin ise yönetenlere karşı takındıkları bu tavır ulaşılamayanın cazibesi olmalı diye düşünüyorum.

İnsanın yönetmekten çok, yönetilmeye duyduğu bu ilginin ise;

Adolf Hitler düşüncesinden geldiğini düşünüyorum. İnsanlar tembeldir.

 

Koyun olmak, çoban olmaktan daha az sorumluluk içerir. Gönüllü koyunların oluşturduğu bir sürünün çobanının ise ne kurtlar, ne süt bakımından hiçbir derdi yoktur.

Çünkü koyunların çoban olma gibi bir isteği yoktur.

Bu yüzden bir armut ağacının altın da, bir armudun düşmesi için rüzgârın esmesini bekleyecek kadar, tembel davranan çobanın durumuna, kurtlar bile şaşırmakta,

Rüzgâr ise çoban her acıktığında esip armudu çabanın önüne düşürmekte,

Koyunlar da karınları aç, ama burunlarının dibinde ki otu yiyemeyecek kadar aciz davranmakta.

Sürünün hali ne olur bilinmez ama şu bir gerçek ki;

İnsanın çoban değil de koyun olmayı istemesinin en büyük sebebi; tembelliği.

Ya otun hesabını çobana sorabilen koyun olalım.

Ya da çoban olup koyunların doymasına yardımcı olalım.

Ama asla tembel sürünün, tembel koyunu gibi yaşayıp, çobanmışız gibi davranmayalım.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?