Bugün ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü” bu önemli günde kadınla ilgili bir iki kelam yazmak sanırım bizimde görevimiz olmalı;
8 Martın tarihçesini anlamak yerine kadın direnişinden bahsetmek daha yerinde olacak. Klişeleşmiş tarihi kesitlerden ziyade 167 yıl önce 129 kadının onursal mücadelesi sonrası yanarak öldürüldüğü vahşetin acısı hala yüreğimizde ve dünya varoldukça bu acı bitmeyecek. İnsanlığın büyük ayıbı ve yüzkarası olarak üzüntü ile anılacak.
Takvim yaprakları 8 Mart 1957’yi gösterirken ABD’nin New York kentinde bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin kadın sömürü düzeni ve emperyalizme karşı verdiği mücadele sonrası baskıcı rejime karşı başkaldırışı hazmedemeyen dönemin dikta rejimi 129 kadının yanarak ölmesine neden oldu.
O günden bu güne yani 167 yıl sonra dünyamızda ne değişti? Kadına şiddet, baskıcı uygulamalar, ikinci sınıf vatandaş olarak görmek, dışlamak, eğitim haklarını ellerinden almak, sosyal, kültürel gelişimlerini önlemek ekonomik bağımsızlıklarını vermemek gibi olumsuzluklar hala devam etmiyor mu? Hala kadın cinayetleri işlenmiyor mu? Bu utanç daha ne zamana kadar sürecek?
Erkek egemen düzenin hakim olduğu günümüz dünyasında kadınlarımız eziliyor, hor ve hakir görülüyor, bir meta olarak, ilkel objelerle topluma tanıtılmaya çalışılıyor. Film ve dizilerde küçük düşürülüyor. Hayatın her alanında eşit olmayan uygulamalar ile karşı karşıya kalıyor. Kadın güçsüz ve zayıf gösterilerek, erkek otoritesine dayanan ataerkil uygulamalar altında eziliyor. Bu hiç de adil değil.
Yüce yaradan kadın erkek ayrımı yapmadan herkesi eşit yaratmıştır. Ne acıdır ki bilinçli bir şekilde geliştirilen dini motifler kadını dışlama, ikinci planda bırakmaya neden olmuştur. Kadın her şeyden önce can taşıyan, can veren bir Annedir ve dünyanın En kutsal, nazik ve nazenin varlıklarıdırlar. Öyle ki Peygamberimiz bile; “Cennet Anaların ayakları altındadır” diyerek kadını yüceleştirmiştir.
Kadınlarımıza özellikle Ortadoğu ve az gelişmiş ülkelerde gereken değeri ve kıymeti maalesef verilmiyor.
Henüz 1,5 yıl önce 13 Eylül 2022’de İran’ın başkenti Tahran’da saçını açtığı gerekçesi ile ahlaksız (!) ahlak polisleri tarafından gözaltına alınan ve 3 gün sonra yani 16 Eylül 2022 tarihinde gözaltında iken öldürülen 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin acısını unutmadık ve asla unutmayacağız.
Otoriter ve baskıcı rejimin olduğu İran’da bu acı olay sonrası aylarca protesto gösterileri oldu ve dış kaynaklara göre gösterilerde 300 den fazla insan güvenlik güçleri tarafından katledildi. Tüm dünya ayağa kalktı, peki değişen ne oldu? Hiç bir şey…Aksine kadına yönelik baskıcı uygulamalar daha da arttı!
Türkiye başta olmak üzere tüm dünyada iki veya üç günde bir kadın cinayeti işleniyor ve bir türlü bu cinayetler önlenemiyor.
Caydırıcı cezalar olmayınca, toplumda kadına gereken değer ve önem verilmedikçe bu vahşet maalesef devam edecek.
Kadına şiddetin son bulduğu, kadın cinayetlerinin bir daha yaşanmadığı, herkesin özgür olduğu eşit bir dünya dileği ile;
YAŞASIN KADINLARIN EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ…
Yıldız Erkaya 7 ay önce
Eline sağlık. Bir kadın gibi düşünerek ve bir erkek gibi yüreklice yazmak her babayiğidin harcı değil.
Sen bu yazıda ikisini de birleştirmişsin.
Senin gibi yazarlar artık kalmadı gibi. Sen bize ışık oldun. Teşekkürler güzel yürekli insan…
Büşra Yılmaz 7 ay önce
Kadınlar Özgür kalmadıkça dünya huzur bulmaz.
Mücadelemiz dünya var oldukça sürecektir. Yılmadan mücadeleye devam…
Zeynep er 7 ay önce
Hayrettin Kangal 7 ay önce