KESİT

29-10-2019

Bilen bilir. Terkedilmiş ve tercih edilmiş yalnızlıklar arasındaki farkın en iyi anlamlandığı yerlerdir huzurevleri, sevgi evleri ve yetimhaneler.

Her ne kadar isimler barındırdığı hayatların acılarını örtbas etmeye gayret etsede başaramazlar.

Mesela hiçbir huzur evi sakini huzuru tam manasıyla orada yaşayamaz.

Gözler hep ufuktadır.

Olurda bir ses, bir el, bir düş kendisine uzanır.

Kalbin hafızasıdır vefa.

Olur da vefasında saklı kalmıştır bir kalbin.

2016 yılının Ekim ayı…

Müntesibi olduğum Genç Gönüllüler Kulübü ile yapmış olduğumuz bir Huzurevi ziyareti… Aldırmaz ve şen kahkahaların atıldığı oyun masaları…

Arka fonda yankılanan radyo sesi…

Maçları o radyodan takip etmeyi tek düze hayatına vazife biçmiş Ali Amca…

Masaların arasında dolanan serseri kediler… 

Sol ceplerde taşınan siyah beyaz fotoğraflarıyla aslında daha genç ve yakışıklı olduklarını ispata can atan tecrübeli hayatlar…

Onların sözleri kırılmış bir cam parçasının en keskin tarafı gibi dağlardı hep içimi.

Ama gülmek o kapıdan girmeden kendime biçtiğim vazifeydi.

İşte bu yüzden…

-Kızım buraya buyrun.

Davetiyle kendimizi o masada bulmuştuk. Temiz giyinimli 72 yaşındaki Mehmet Amcayla koyu bir sohbete girişmiştik bile.

-Hayatından memnun musun? Var mı bir şikâyetin Mehmet Amca?

-Memnunum şükür kızımda…

Buranın yemekleri ağır geliyor. Eşimin zeytinyağlı sarmalarını özledim.

Çok güzel yapardı.

Mehmet Amca 30’lu yaşlarında eşini kaybediyor.

Ve dört oğlunu başka bir kadın himayesinde büyütmek istemediği için bir daha evlenmiyor. Onları büyütmek için otellerde temizlik görevlisi olarak vazifeler alıyor.

Hala en küçük oğlunun masraflarını ise o karşılıyor.

-Peki amcacığım. Eşin kadar güzel yapamasam bile haftaya söz zeytinyağlı sarmalarımla sana geleceğim.

Mahçup ve şükran dolu bakışlarıyla tebessümü mıh gibi aklımda.

Bende aynı anda yüreğimizden o hüznü bir miktar savmak için öyle bir söz vermiş bulundum. Üstelik yapacaktım.

Ama ömrümde yapmadığım bir yemekti zeytinyağlı sarma.

Öyle ya da böyle annemin de desteğiyle yaptım ve haftaya söz verdiğim gibi ulaştırdım.

Bir bayram sabahı kadar güleç yüzünde önceden görmediğim gülünce ortaya çıkan çizgilerini gördüm.

Bütün yorgunluğum ve emeklerim o gülüşe feda olsun.

Keşke hep güldürebilsek…

Sonraki hafta özellikle onu görmeye gittiğimde merdivenlerinden ayağı kayarak düştüğünü ve vefad ettiğini öğrendim.

Hayat defalarca yaptığı gibi destursuz misafir edasıyla kulağıma bir şeyler fısıldadı. Gözlerimin önüne gelen son bakışıyla o an bende veda edebildim.

Sonra anladım ki son tavır, son bakış ve sonlar yaşadığımız andan çok daha mühim olanıydı. Dileğim; yaşadığımız tüm sonların rızası alınmış kalplerle son bulmasıdır.

Daha ne diyebilirim ki… 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?