KISKANÇLIK HASTALIK(MIŞ)

14-05-2019

Son zamanlarda ortalığı kasıp kavuran bir Midyat dizisi Hercai’nin ana karakterlerinden Ebru Şahin nam-ı diğer Reyyan Hanımefendinin Be Style Dergisine verdiği röportajı geçen şöyle bir okudum;
Bayağı iddialı cümleler söylemiş röportajında, en çarpıcı mesajı da şu; 
“Kıskanç olduğumu düşünmüyorum ve bunların sağlıklı duygular olduğuna da inanmıyorum” Tabi meşhur “Reyyan” açıklama yapar da gazeteler bu cümleleri magazin sayfalarına taşımaz mı?
Magazin haberlerini sık sık takip ediyorum, kafa dağıtmaya birebir bu aşırı gergin ve politize toplumda. 
Yani bazılarının dile getirdiği gibi “Ben sürekli belgesel izliyorum” diyenlerden değilim maalesef.
Neyse konumuza dönecek olursak; 
Reyyan Hanımın yaptığı bu açıklamayı bana öyle geliyor ki geçmişinde yaşadığı acı tecrübelere bağlıyorum biraz da. Bu yüzden de yoğurdu üfleyerek yemek istiyor sanırım.
Benim bu konudaki düşüncelerime destek olabilecek nitelikte, mikrofonu ünlü Fransız filozof Littre’ye uzatıyorum, bakın ne diyor;
“Kıskançlık yoksa aşk da yoktur”  
Fransız filozofumuz haksız mı dersiniz? Sevdiğimiz, aşık olduğumuz insan, gözümüzde dünyanın en değerli varlığı haline dönüşmez mi? Böylesine tutkuyla bağlandığımız birini başkasının kollarına terk etmek sizce ne derece mümkün?
Öyle kıskançlık hikâyeleri duyuyorum ki etrafımda; “Sherlock Holmes” filmlerine sayfalarca senaryolar çıkar alimallah!
Sevgilisinin cep telefonunu gizli gizli kurcalayan mı dersin, sevgilisini başka numaralardan arayıp yoklama çekenler mi dersin, aslında hiç uzağa gitmeye gerek yok aplikasyon mağazalarına bir gidin bakın, oradaki marketler sürekli ajan –takip uygulamaları ile dolu.
Teknoloji alt yapıları neden bu kadar bu uygulamalara yatırım yapıyor dersiniz.
Elbette her bir talep bir arzdan oluşmakta.
Tabi bu kıskançlık mevzularında işin dozunu kaçırmamaya da dikkat etmek gerekiyor. 
Yoksa saplantılı bir ruh haline girip “You” dizisindeki “Joe” karakterine de girmeniz işten bile değil. Bu arada mevzudan mevzuya atlıyorum ama bundan şikâyetçi değilim, “You” dizisini kesinlikle kaçırmayın derim. 
Çünkü bu dizide tam da bu yazıda bahsettiğim saplantılı kıskançlık olayları yaşanıyor. 
Ama kendinizi de çok kaptırmayın keza zaten çok zor denk geldiğimiz “aşk”a daha bir mesafeli olma psikolojisine girebilirsiniz hayatta böyle insanlar da mı var diyerekten.
Kıskançlığın, insanlık tarihi kadar eski ve normal bir duygu olduğunu kavramamız gerekiyor ama işte öyle olaylar yaşıyoruz ki öyle savrulmalar yaşıyoruz ki bazen ister istemez artık temkinli olup sevgili Reyyan gibi kıskançlığın anormal bir his olduğunu dillendirebiliyoruz.
Aşkta dozunda kıskançlığın zararının olmadığını düşünenlerdenim. 
İnsanlarla olan diğer türlü ilişkilerimizde ise kıskançlık yerine imrenme hissiyatının daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum ama tabi kıskançlık bir karakter olarak ortaya çıkar ve değişmesi çok zor bir duygudur. 
Yani sonradan kişisel gelişimle değiştirilmesi mümkün değildir öyle kolay kolay.
Tavırlarımız, öyle orijinal olmalı ki “bu da herkes gibiymiş” değerlendirmesine tabi tutulmayalım. 
Birbirine benzeyen insanlar topluluğu, tekdüzelik, sıradanlık vasat insanlar ve zaten iyice eğlencesiz hale gelen toplumumuzda birbirine tahammül edemeyen insan kümeleri ile uğraşmak… Sizi bilmem ama hiç bana göre değil.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?