KÖYLÜ ÜRETİR, TÜKETEN HABERSİZ.

01-07-2015

Üretim,  tarlada domates yetiştiren çiftçinin, fabrikalarda araç gereç üreten emekçinin, yeraltında kömür çıkartan madencinin, kat kaldırıp anahtar teslimi yapan inşaat işçisinin alın terleri ile hayatlarımıza giren, midelerimize dolan, üzerimizi örten değerlerin bütününü kapsayan ve insan ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetini ifade eden değerler bütünüdür.

***

Tüketim de muhtemelen birçok banka kartına sahip beyefendi ve hanımefendilerin olduğu başka bir dünyayı tarif eder. Tüketenlerin yaşadığı o başka dünyayı tarif etmek gerekirse; burası klimalı serin marketlerin reyonlarından tek tek seçilmiş al al domateslerin ve bin bir türlü yiyeceklerin olduğu bir yerdir.

Düzenli bir para girişi ve çıkışı olur. Son model arabaların alışveriş merkezlerinin altına dizilmiş olduğu devasa şehirler…

Bütün ihtiyaçların tekelleştirildiği bu devasa alışveriş mağazalarında hemen hemen günün tamamına yakınında ciddi bir kalabalık olur.

Bir panik havası içerisinde sağa sola koşuşturan insanlar. Kuş bakışı bakıldığında panik yaratan bu durum, adeta kıtlığın yaklaştığını haber verir gibidir.

Elde renkli renkli poşetler domates ve biber bahçesinde ki manzarayı andırsa da topuklu ayakkabıların çıkardığı tak tuk sesleri, davullu orduların çıkardığı seslerin hem hissini hem de kibrini yaşatıyor.

Bir ilginç ayrıntıda insanların birbirinden son derece habersizmiş gibi yaşıyor olmasıdır.

İyi gözlemlendiği vakit fark edilecek ki hiç kimse, hiç kimsenin umurunda değil.

Ne anne elini sadece kaybolmaması için tuttuğu çocuğun yüzüne yapışmış mutsuzluktan haberdar, ne kasiyer müşteriden, ne ortam insandan, ne de insan kendinden…

Burası ibretlik bir kalabalığın, koca bir yalnızlığa dönüştüğü cehennem gibi bir yer.

Birçok yerde ise ne anlama geldiğini anlayamadığım ömür tüketen kuyruklar var. Bekleyenlerin kendini bile unutur bir hal ile beklediği, varmadan önce ölümden bile habersizleştiren ve duyarsızlaştıran kuyruklar…

Günün güneşine olan özlem ile tüketicilerin eğlence mekanlarından çıkışta umduğum huzur yine yok. Bir sürü korna sesi, o kadar çok araba var ki insanların nereye gittiği merakından ölmesem iyidir.

Hepsi bir yöne gitse, bir taraftan bir tarafa göç var diye düşüneceğim fakat o kadar sık ve o kadar karmaşık ki her şey, telaşın olmadığı tek bir an bile göremedim. İnsanlar rahat etmek için arabaya biner fikrimden ise, gideceğim yere kadar ayakta kalınca vazgeçtim.

Üretici dünyanın kuş sesleri eşliğinde süren eşek yolculuklarına hasret kaldım.

Bu tüketici alemde herkessiz bile kalırsanız yaşayabilirsiniz ama bir tek şey olmadan asla hayatınıza devam edemezsiniz.

Ne diye merak etmediğinizi biliyorum ve hemen söylüyorum: tabi ki para. O olmadan asla burada yaşayamazsınız. Mümkün değil yiyecek bir şey bulamazsınız.

Hatta suyu bile ancak camilerden bulabilirsiniz. Camilerin içinde iki dakika dinlenme fikrinden ise vazgeçin, çünkü namaz vakitleri dışında kapalı oluyorlar.

Cami kapalı olur mu diyebilirsiniz ama sanırım güvenlik gerekçeli.

Hâşâ Allah'ın bile koruyamadığı bir yer olarak düşünmeyin bu yerleri,  mevzuyu tamamı ile nefsinin isteğine ısrarla uyma gayretinde olan kulların yoğun yaşadığı yerler olarak kabul edin.

Öyle ya bende de para olmayacak ki koca tabelalı bir bankanın önünde paramı çekme kuyruğuna girdim. Paramı çekmek için çok bekledim. Paramı tam çekecektim ki parayı veren makinenin arızası için yarım saat bekledim.

Arızayı tamir edemeyen kişilere içerleyip, paramı çekebilmek için içeriden fiş alıp çokça sıra bekledim. Aslında çok aç olup yemek yemeye ihtiyacım olmasa parayı bağışlar giderdim.

En kötüsü de bütün bunları kendi paramı çekip, aç olan karnımı doyurmak için yaşamış olmam. En sonunda umduğumdan çok daha kötüsü ile kendi param ile karnımın bir tarafını doyurmuş olsam da kafamın içini yemeği unutturan Bir sürü düşünce sardı.

En çok da, köylünün gıpta ile baktığı şehirlilerin içinde bulunduğu kargaşa ortamının, banka kuyruklarının, bir yerden bir yere gidinceye kadar eziyet olan yolculukların, hayatı zehir eden resmi işlemlerin ve tanımlanması zor bir sürü mekan ve durumların dünyayı nasıl da bir işkenceye dönüştürdüğünü düşünüp durdum.

Üretimden hızlı bir kopuşun yaşandığı teknoloji çağında, tüketici kesimin tükettiklerinin kaynağına olan duyarsızlığı konusunda hayret edip kaldım.

***

Tüketenlerin, üretenlerden habersiz yaşadığı bir ülke burası, çiftçisi ile kendini elit kesim sayanlarının asla aynı platformda bir araya gelemediği bir ülke burası, zaten birçoğumuzun aklına, bu ülkede çiftçi denilince okumayan kişi gelmez mi?

Ah zürafa ah diyorum. Üretenlere vefayı ise hormonsuz domates davası güdenlerin vicdanına bırakıyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?