MAZİSİ İLE SULARA GÖMÜLEN İLÇE, HASANKEYF

MAZİSİ İLE SULARA GÖMÜLEN İLÇE, HASANKEYF
11-07-2021

Aşk sadece canlıların yaşadığı bir tutku mudur? Yaratılan her şey, aşk ile yaratıldığı için canlı ve cansız her şey aşkın o dayanılmaz tutkusunu yaşarlar.

Ali Bin Muhammed “Aşk sevginin galeyanıdır” der.

Hipokrat ise “Aşk, tıpkı iki suyun birbirine karışması ama birbirlerinden ayrılmalarının imkânsız olmasıdır” der.

İşte Dicle ve Fırat’ın birbirlerine duyduğu bu imkânsız aşk dilden dile anlatılır durur bu yörede. İkisi de çılgınca koşarak akarlar ama bir türlü kavuşamazlar birbirlerine. Ancak Bağdat yakınlarında biraz olsun yaklaşırlar ama bu 40 km yakınlık onları yine de kavuşturamaz. Sonunda Basra Körfezinde birleşerek Şattülarap dediğimiz okyanusa bırakırlar kendilerini. İşte bu iki nehrin arasında kalan Mezopotamya dediğimiz toprakları o iki nehrin bereketidir. Bu iki nehir arasındaki o bölge uygarlık boyunca kutsal topraklar olarak anılır. Bölgenin kutsallığı Danyal Peygamberin kıssasında saklıdır.

Bir gün Danyal peygambere rüyasında Rabbi tarafından bir asa verilir. Ve Rabbi ona şöyle seslenir. “Bu asa ile yukarı Mezopotamya dan aşağı doğru bir sınır çiz. Ama sadece fakirlerin, yetimlerin, öksüzlerin, düşkünlerin evlerinin üzerinden geçmeden çiz” der. Ve Danyal Peygamberin çizdiği sınırların içi bir anda su ile dolar. Suların doldurduğu nehre Dicle denir.  Dicle nehri dünyada Tigris, Sümerlerin eski metinlerinde Akatçaya, İdiklat olarak geçer. İbranice de Hiddekel, Süryanice de Diklat Arapçada ise Dicle olarak bilinir. Uzunluğu ise 1900 km’dir. Dicle nehrinin ayırdığı ve iki yakadan ibaret olan bu bereketli kutsal bölgeye de Arapça Hısnı Keyfa denilir. Hısnı Keyfa mağaralar şehri veya kayalar şehri demekmiş. Zamanla değişerek Hasankeyf olarak söylenmeye başlar. Bu yörenin halkı bu isim için “Burada Hasan diye biri yaşamamıştır” diye espri yaparlar.

Raman Dağları eteklerinde, Dicle nehri kenarında kurulan bu şehir kutsal olmanın yanında aynı zamanda doğu ile batı arasında çok önemli bir ticaret merkeziymiş. Dicle nehri üzerine öyle bir köprü kurulur ki bu köprü tarihteki ilk iki katlı köprüdür.

İşte Dicle ve Fırat’ın birbirlerine duyduğu bu imkânsız aşk dilden dile anlatılır durur bu yörede. İkisi de çılgınca koşarak akarlar ama bir türlü kavuşamazlar birbirlerine. Ancak Bağdat yakınlarında biraz olsun yaklaşırlar ama bu 40 km yakınlık onları yine de kavuşturamaz. Sonunda Basra Körfezinde birleşerek Şattülarap dediğimiz okyanusa bırakırlar kendilerini. İşte bu iki nehrin arasında kalan Mezopotamya dediğimiz toprakları o iki nehrin bereketidir. Bu iki nehir arasındaki o bölge uygarlık boyunca kutsal topraklar olarak anılır. Bölgenin kutsallığı Danyal Peygamberin kıssasında saklıdır.

Bir gün Danyal peygambere rüyasında Rabbi tarafından bir asa verilir. Ve Rabbi ona şöyle seslenir. “Bu asa ile yukarı Mezopotamya dan aşağı doğru bir sınır çiz. Ama sadece fakirlerin, yetimlerin, öksüzlerin, düşkünlerin evlerinin üzerinden geçmeden çiz” der. Ve Danyal Peygamberin çizdiği sınırların içi bir anda su ile dolar. Suların doldurduğu nehre Dicle denir.  Dicle nehri dünyada Tigris, Sümerlerin eski metinlerinde Akatçaya, İdiklat olarak geçer. İbranice de Hiddekel, Süryanice de Diklat Arapçada ise Dicle olarak bilinir. Uzunluğu ise 1900 km’dir. Dicle nehrinin ayırdığı ve iki yakadan ibaret olan bu bereketli kutsal bölgeye de Arapça Hısnı Keyfa denilir. Hısnı Keyfa mağaralar şehri veya kayalar şehri demekmiş. Zamanla değişerek Hasankeyf olarak söylenmeye başlar. Bu yörenin halkı bu isim için “Burada Hasan diye biri yaşamamıştır” diye espri yaparlar.

Raman Dağları eteklerinde, Dicle nehri kenarında kurulan bu şehir kutsal olmanın yanında aynı zamanda doğu ile batı arasında çok önemli bir ticaret merkeziymiş. Dicle nehri üzerine öyle bir köprü kurulur ki bu köprü tarihteki ilk iki katlı köprüdür.

14-15. asırlarda Akkoyunlular ile artık tamamen Osmanlının üzerinde yaşadığı topraklar olmuş.

Bu kadar medeniyeti üzerinde barındıran bu topraklar elbette Peygamber asası ile hayat bularak bu günlere gelmiş. Ama zamanla büyük bir alanın kuraklığa maruz kalması sebebi ile Ilısu barajının su ihtiyacını karşılayacağı düşünülerek bu kutsal topraklar üzerini örtecek bir baraj yapımına karar verilmiş. Şimdi bütün bu medeniyetlerin yaşadığı o kutsal topraklar suların altına gömülmüş vaziyette. Hatta iki katlı o tarihi köprünün üzerinden bile tekne ile geçerken o günlerin anıları canlanıyor gözlerimizde.  Gap projesiyle birlikte Türkiye’nin ikinci büyük barajı olan Ilısu barajı bu yörenin kuraklığına çare olacağı kesin. (1981 yılında doğal koruma alanı kapsamında korumaya alınmış)

***

Birazdan teknenize binerek serin sularda seyr-ü sefer yapacağız. Upuzun merdivenlerden inerek ulaşıyoruz teknemize. Teknede çalan bu yörenin müziklerine kendimi kaptırmış, hayalimde buranın mazisi ile birlikte sulara gömülmeden önce ki halini düşünüyorum.

Kayaların içinde oyulmuş yüzlerce mağara var. Rehberimiz bu mağaraların birinde doğduğunu ve burada yaşamanın güzelliklerini anlatırken yalnızlığına gömülmüş mağaraları resimleme heyecanındayım. Kayaların üzerinde bir saray ve saraya giriş kapıları ile buranın gizemi sizi alıp tarih öncesine götürüyor.

Şimdilerde ise burada gerçekleşecek inanılmaz projeler var. Kayaların tepesine yapılacak seyir tepesi, buraya ait bir arkeoloji müzesi, kafeteryalar ile tam bir turist cenneti olma yolunda bu belde. Şimdiye kadar çok bilinmeyen tarihi, bugünlerde tarihe merak duyan herkesin görmek için yanıp tutuştuğu bir yer Hasankeyf.

Tarih, yaşanmışlıklar, hikayeler bir gün mutlaka gün yüzüne çıkar. Aynı unutulmayan imkansız aşklar gibi hikayeleri daha da büyüyerek efsaneleşir. Hasankeyf, esrarengiz, büyüleyici güzelliği, köklü tarihi ile suların altında sessizce yaşamına devam ederek efsaneleşecek.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?