Geçer elbet efendim... Bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı parçalar geçer; Ama mutlaka geçer..
Oğuz Atay
Kaçtım,
Kaçıyorum
Senden...
Gittim,
Gidiyorum
Senden....Uzaklara çok uzaklara...Elimde bir kör bıçak,
Önümde asalak bir sokak..Ve içimde serser iki adamın ayak sesleri.Biri salak, biri de olabildiğince yavşak...Uzaklara kaçıyorum kendimden ,senden her şeyden...Uzaklara gidiyorum çok Uzaklara gidiyorum.Bütün senlerden kaçıp en sensiz uzaklara... Varlığından yokluğuna kaçıyorum ;bütün kirlenmişliklerden, bütün senlerden, ne bileyim bütün olan her şeyden....
Aydınlıktan,gülüşleinden ,senden ve sana dair güzel olan ne varsa nefret ediyorım, nefret ediyorum...Limonlu çaydan,karpuz çekirdeğinden,sinemadan,sevmekten,mutluluktan, her şeyden nefret ediyorım..Müslüm Baba'dan ,Ahmet Kaya'dan,Yılmaz Güney'den,güneşin en güzel mavi doğuşundan ve en güzel masmavi batışından ve senden nefret ediyorum...Çünkü ben bunların hepsini ve hayatı senin gözlerinde ve gülüşlerinde bir başka sevdim...
İki yabancı şehrin hikayesi gibiydi içimdeki o iki serseri adam ama Charles Dickens'in henüz yoktu haberi ...Varlık ve sensizliğin/yokluğun izdüşümüydü içimdeki iki şehir.Seni de öldürdüm iki adamı da öldürdüm ki artık terkettiğin şehirlerde ardında birçok ölü mezarlar bırakmayasın...
Senden nefret ediyoruuum.Seni her gün uyanır uyanmaz elimi yüzümü yıkamadan ilk abdestle milyon kere milyon yerinden öldürüyorum.Ama İsrafil sanki Sur"a üflüyor da her öldürüşümde böceklere ezberletiyorsun adını yeniden içimde. Sanki Azrail görevini şaşırdı da sen değil de ölü kuşlar çoğalıyor kirli ve fakir kalbimde. Sanki İsa mucizeler gösterdi de her gün artarak diriliyorsun,hem de milyon kere. Ne sen ölüyorsun ne de o iki adam...Bırak artık peşimi ,düş yakamdan nefret ediyorum senden...
Uzaklara gidiyorum, uzaklar sana geliyor;çünkü sen kaçakların sığınmacıların şehrisin,kaçak bir liman ve kaçak bir cigaranın yanındaki kaçak çaysın.Kaçak çay ve kaçak tütün gözlüm.Kaçak sözlüm...Ben şehri İstanbul, ben şehri
Diyarbekir'im, aşkım ;sen lanetli bir aşksın, uzak dur benden..Ve sus konuşma..Bakma bana öyle ,artık aldanmak istemiyorum.Öüler konuşmaz,ölüler aldatmaz.Hem daha keç kere öleceksin....
Ne sabahsın ne güneş..Sen karanlıksın, karanlık..Sen matematikte sağlaması yapılmamış hatalı en büyük işlemsin ...Sen İsrafil'in Sur'u Amed'in 21 burcusun..Sen Azrail'in merhametinde gözyaşı Tolstoy'da misafir Mikail ve ile bir annenin duasındaki Azrail'sin..Bırak yakamı,düş artık kalbimden. Ben gidiyorum artık bu şehirden...Bu şehir de esir de sensin..Bu şehir ,günah ve yasak..Bu şehirde tüm sokaklar çıkmaz milyon ah ve korkak..
Uzaklara yürüyorum; ama uzaklar, bana koşar adam geliyor...Uzaklaşmam ,gitmem gerek.Giderken yine kalıyorum...Bu şehir şaha bir leş kargası gibi üstüne tünüyor.Sonra yeniden şaha kalkıyor.
Sonunda gidiyorum bu şehirden ve senden.Elimdeki valizi açıyorum, valizde yine sen çıkıyorsun yüreğimden....Artık iki ihtimal var sadece.... Hangisi?yoksa bir ihtimal daha da mı var? O da ölmek mi?Kaçıncı kez ölmenin hikayesi bizimkisi? Kendimi bilmem de kaç kez çıkardım aradan yine de başbaşa kaldık her seferinde.
. Geçer diyor ya şair,anladım ki geçmezmiş.Onunla yaşayamazsın diyorlardı ya anladım ki dünya bir günmüş o da bugünmüş ve en güzel ihtimal senle ölmek senle unutmakmış her şeyi...
Yine de nefret ediyorum senden, senli her şeyden ve geçsin istiyorum...Hatta Yahya Kemal'in dediği gibi:
Dönülmez akşamın ufkundayız.Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!