PAS GEÇİLMEYECEK DEĞERLER

18-11-2016

Büyük Türkiye, kalkınmış Türkiye, Dünyada kalkınmış sayılı ülkeler sıralamasında ilk 20’ye yahut ilk 10’a girmiş veya girmesi düşünülen, planlanan Türkiye.

Bunları ben yazıyorum. Ama kaynak ve söyleyen ben değilim.

Halep işi, Türk işi siyasiler söylüyor bunu. Bildiğiniz, okuduğunuz ve TV haber kanallarında defalarca duydunuz bunları.

Cuma pazarına gittik, pazar yaparken bir an için aile reisi olarak değil de asgari ücretli bir vatandaş empatisiyle gözlem yaptım.

Pazarda ve ekonomi mezunu olduğumu, ekonomist orijinli bir köşe yazarı olduğumu yazmaktan utanmaya başladım.

Esas konumuza gelelim;

Muz kilosu 6 TL. Peynir 25 TL, markette değil pazardayız.

Yer İstanbul Kumburgaz Pazarı. Domates 3,5 TL, Zeytin 15 TL’den başlıyor.

Yumurta kolisi 10–15 TL ebatlarına göre küçük büyük değişiyor.

Balık mevsimi olduğu halde en ucuzunun kilosu 15 TL’den başlıyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün kıyma kilosu 40 TL.

Ve 1300 TL aylık alan, kira ödeyen, çocukları okula giden bir babasınız.

Kira, elektrik, su, telefon faturaları, yol parası, önümüz kış ekmek vs. es geçtiğim, detaylara girmediğim daha neler, neler…

Okul binası komşu bina değil, çocuklar küçük, ortam tehlikeli, servisle okula gitmeleri kaçınılmaz.

İşte kontrolü kaybetme anı…

Çık işin içinden 1300 TL ile delirmemek mümkün mü?

Bir de işsizseniz, suç potansiyelisiniz.

Çalma, çırpma, soygun, kapkaç ve daha neler neler toplumun sosyal sosyolojisini irdeleyin, analiz edin.

Sonuçlarını akşam TV haberlerinden izleyin.

Yok turisti öldürüp parasını çaldılar. Yok yaşlı kadını dolandırdılar. Otomobil çaldılar.

Kiracı ev sahibini öldürdü.

İşte total olarak her gün bu ve buna benzer sınırsız suçlar, skandallar seç beğen al.

Bunları yazmayalım.

Aşk, edebiyat, güzel sanatların kapsam alanına giren konuları yazalım.

Doğrusu bu mu?

Şiir yazalım. Yazmadım da değil.

Evet, yazarsan iktidarın işine gelmez içeri alırlar.

Olağanüstü hal var.

Toplum yaşamında da olağan üstü haller var.

Bir köşe yazarı olarak neden yazmayayım? Korkularla, tehditlerle yaşanır mı? Yaşanmalı mı? Neden haklı olduğumuz konuları korkmadan, çekinmeden yapıcı bir eleştiri tarzıyla yazmayalım?

Ben Ülkemizde halen halkın haber alma hakkının, demokrasinin ve adil bir yargının var olduğuna inanarak realist bir şekilde yazıyorum.

Söyleyeceklerim, yazdıklarım suç değilse yazacağım yazmalıyım da.

Yok eğer haklı olduğum halde korkudan yazmamaksa en büyük günah ve suç yine susmak değil mi?

Mert-çe, Mehmet-çe her gerçeği ve halkın yararına olan gerçekleri mutlak surette yazmalıyız. Nitekim yazıyorum da.

Akmakta olan suyun güzergâhına kendimizi salıverirsek menzilimize değiliz suyun gitmiş olduğu menzile ceset olarak varmış oluruz.

Ak Parti ekonomiyi ve ekonomik tedbirleri gözden geçirmeli reform paketleri sunmalı. Ülkenin ve vatandaşın acil durumda olan tüm gerçekleri yalan ve yalakalıklarla değil Allah’tan korkarak, İlahi adalete teslim olarak vatandaşını sevip, sayarak bu olmazsa olmazlar konusunda acil, yapıcı ve onarıcı kararlar almalı alsa da almasa da bedel öder.

Kimi bedeller ödül olur kimileri de sandığa gömer Ülke ve Millet bakidir.

Partiler yolcudurlar oy sandığıyla doğar, oy sandığıyla da zamanı gelince biterler.

Karar, yargı, sonuç, sorumluluk iktidarındır.

Seçme ve iktidar yetkisi vermek de Milli iradenindir, seçmenindir.

Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?