PIETER BRUEGEL’IN BİR RESMİNİN ANIMSATTIKLARI

30-11-2018

Ç -N… sana bir resim göstereyim.

N-…

Ç-Nasıl? Çok güzel ve etkileyici değil mi?

N-Harika hem de! Kim çizmiş?

Ç-Pieter Bruegel… Resmin adı da; ‘Çocukların Oyunları’…

N-Beni geçmişe günlere attı sanki.

Ç-Çocukluğumuza… Kuran’da şöyle der: ‘’Dünya hayatı ancak bir oyundur ve bir eğlencedir.’’ Kimin söylediğini şimdi anımsayamadığım bir söz de var: ‘’Özgürlük çocuklukta başlar.’’

N-Ç… ressamı biraz tanıyalım. Genel kültürümüze ekleriz bilgiyi.

Ç-Ressam Hollandalı. Bu resmi 1560 yılında çizmiş. 80 farklı oyun resmedilmiş resimde…

N-Burada da 90 diyor…

Ç-Bu kadar çeşitli oyunun aynı mevsimde oynanması mümkün değil. Sanat eleştirmenleri mevsim konusunda farklı farklı düşünüyor. Oyunlar mevsimleri simgeliyormuş.

N-Bazı oyunların mevsimi değişikti. Mesela; ‘Çelik-Çomak’ kışın, ‘Saklambaç’ yazın oynanırdı.

Ç-‘Budalalığı’ da temsil ettiği yazılmış. ‘Çocukluk ‘ ve ‘çocukça’ sözleri budalalığı anlatmak için kullanılıyor olabilir ama çocuk oyunları oynamak budala olmak değildir.

 

Rus eleştirmeni Belinski’nin verdiği bir örnek aklıma geldi; dur bulup, sana okuyayım:

 

‘’Bir dal parçasını bacaklarının arasından geçiren çocuk, artık kendi bacakları üzerinde koşmakta olduğuna değil, durduğu yerde duramaz, ateşli bir küheylanın üzerinde dörtnala uçmakta olduğuna inanır; ve sizin, çocuğun gerçekten at üzerinde olduğuna inanıyormuşsunuz gibi yapmanız ona yetmez; yapacağınız şey, üzerinize dörtnala gelen müthiş bir atın altında ezilmekten kurtulmaya çalışır gibi kendinizi çabucak kenara atmaktır…’’

 

N-Kesinlikle böyle; bu örnek, çocuğun oynadığı oyuna inanması, yetişkinin de çocukluğu kabullenmesi anlamı taşır.

Burada yazılan iki bilgi (mevsim-budalalık) de tabloya göre verilmiş.

Ressamın ne düşündüğü bilinmiyor.

Bence ressam bizim gibi çocuk oyunlarını seven, çocukluğunu özleyen birisi…

Tamam, bugün için düşünürsek, resimde saçmalık gibi görülen şeyler var:

Soldaki evin penceresindeki çocuk niçin maske takmış?

Büyük binada penceredeki çocuk ne zevk alıyor bir kağıt parçasını sallamakla?

Diğer pencerede bir sepet sarkıtan çocuk hiç mi keyif almıyor?

 

Yerdeki kütüğe uzanmış tek başına oynayan çocuk mutsuz mu? Anlam verilemez çocukların davranışlarına veya çocuk oyunlarının biçimine… 

Çocukluk ve oyun yaşanır veya hissedilir. Bir oyunda kazanmak, bir oyunu başarmak, arkadaşlarının gözüne girmek, bir oyunu çok iyi oynamak saçmalık ve budalalık olamaz!

Ben çocukken ve oyun oynarken arkadaşlarımı kurtarmış ve kazanmışsam adeta dünyalar benim olurdu…

Ç-Haklısın! Gerçekten tablo aklımıza seslenmiyor, ruhumuza hitap ediyor…

N-’Çember Çevirme’, ‘Uzun Eşek’, ‘Fıçı Üstünde Sallanma’, ‘Birdirbir’, ‘Çelik Çomak’… görüyorum.

Ç-Tablonun ‘ideal bakış noktası’ yokmuş. Tablonun her açısı belirgin ve önemli; her nokta bir oyunu resmediyor. Tabloda geneli de ayrıntıyı da fark edebilirsin…

N-Baksana, bir çocuk bir fıçının arkasında saklanmış. Ama ‘Saklambaç’ derenin yanındaki ağaçlarda oynanıyor. Çocuk çok uzaklaşmış. Ebe, ağacın gövdesinde gözlerini kapatmış…

Ç-‘1-2-3-4-5-6… Arkam, önüm, sağım solum, sobeee!’

N-Tuhaf ama…

Ç-Ne?

N-’Körebe’, ‘Evcilik’, ‘Topaç’…daha birçok oyun 16. yüzyılda da var mıydı?

Ç-‘Aşık’ (aşık kemikleri) oyununun Antik Yunan’da da oynandığı söylenir. Ondan sonraki çağlarda da niye oynanmasın ki?

N-Çitli bahçede M… başını bacaklarının arasına almış…

Ç-…

N-Sağ alt köşedeki küçük bahçede H… ile O… kolları havada ‘Pes’ oynuyorlar sanki.

Ç-Ben de bacaklarımın arasına bir tahta parçası almış atımı sürüyorum. ‘Yol açın!’

N-Ben ve kardeşim destek yapılmış tahtada takla atıyoruz…

Ç-Bakıyorum anılara doğru uçuyoruz.

N-Ne demek! Hem uçuyoruz hem dalıyoruz…

Ç-Ancak resimde bazı oyunları tanımıyoruz, bazılarını anlamıyoruz. Mesela ‘başında mavi bez olan çocuk’ ne yapıyor ve hangi oyunda?

N-Mesela bir çocuğu ayaklarından ve kollarından tutup bir sıranın üstünde sallıyorlar. Nasıl bir oyun bu?

Ç-Elindeki sopaya bir şey (mendil gibi, çorap gibi) bağlı çocuk ve etrafındaki çocuklar ne oynuyor?

N-Tablonun ortasındaki çocuklar ‘Birdirbir’ ve ‘Mendil Kapmaca’nın değişik bir versiyonunu oynuyor.

Ç-Yanlarındaki grup da ‘Havada Top Kapmaca’ oynuyorlar sanki.

N-Sokakta birbirinin elbisesini tutup kuyruk olmuş çocuklar ne oynuyorlar biliyor musun? ‘Şiv’ (henüz koparılmış ince dal) oynuyorlar. Baştaki ebedir. Onun işi zordur. Ebe dalı kuyruktaki çocuklara sallar, onlara vurmaya çalışır; onlar bir o yana bir bu yana çekilirler. Pek kolay değil dalı birine vurmak, ebe epey yorulur. Bizim yörede (Botan) daha çok düğünlerde oynanan folklorik bir oyundu.

Ç-Bak, bak! Onların önündeki çocuklar ‘Gejo-Mejo’ (sarhoşluk oyunu) oynuyorlar gibi… Bir çemberin içinde kendi etrafında dönüyorlar. Kim en çok döner ve ayakta kalırsa o kazanır… Bu oyunlara budalalık ve oynayanlara budala denebilir mi? Eğleniyorlar, bir amaçları var ve beğenilmek istiyorlar…

N-Resimdeki oyunlar üç grupta toplanmış: ‘’Sırıkta yürüme ya da tahta ata binme gibi işlev oyunları, halat çekme ve körebe gibi kurallı oyunlar ve evlilik oyunu, sarhoşluk oyunu (bir çemberde dönenler) gibi rol yapma oyunları.’’

Ç-Bir 4. grup da ekleyebiliriz: Kar amaçlı oyunlar; ‘gülle’ (misket), ‘gazoz kapakları’, ‘sakızına çakışma’ gibi. Resimde bunlar yok tabii. Sokaktaki birkaç oyunu da çözemedik.

N-Ben de ‘Çizxi’, ‘Anya Manya Kumpanya’, ‘Seksek’, ‘İp Atlama’, ‘Morik’ (boncuk) görmedim resimde.

Ç-Bazı oyunlar evrensel, bazıları da yereldir. Örneğin kimi halklar ‘Pes’i pek bilmez, ‘Çizxi’yi duymamışlardır belki de. N… sen ‘Pes’te ustaydın…

N-Hala hatırlıyorum, sen de ‘Seksek’te iyi koşardın!

Ç-Ebe seksek koşarak bir çemberde kaçan oyuncuları yakalamaya çalışırdı… Bu oyunu, kızların oynadığı ‘çizgi’ ile karıştırmamalı. ‘Çizgi’ yere tebeşirle kareler veya dairelerin çizilip numaralandırılmasıyla, yassı bir taşın kareye ya da daireye atılıp seksek giderek alınmasıyla oynanan bir oyundu.

N-’Anya Manya Kumpanya’ çok hoş bir oyundu. Hileye de açıktı. Hızlı koşanlarla-kulaklarına fısıldardık, elini açık veya kapalı (avuç içi açık durumda yukarıya bakıyorsa açık, aynı şekilde aşağıya bakar durumdaysa kapalı) yap diye-anlaşma kurulurdu. En ideali 5 kişi ile oynamaktı. 2 kişi ebe olurdu. Elin açık ve kapalı durumuna göre kovalayanlar ve kaçanlar seçilirdi. ‘Yakalamaca’ oyununa benzer. ‘An-ya man-ya kum-pan-ya bir şi-şe ko-lan-ya’…

Ç-Dostum sana bir şey sorayım: Resim daha çok neyi anımsatıyor sana?

N-…

Ç-Hayal gücünü kullan ve resmi mekan olarak düşün…

N-Bizim mahalleyi! İşte 306. Sokak ve meydanımız.

Ç-Evet, mahallede okul yapılmadan önceki meydanımız… Derenin olduğu bölümü de 305. Sokak olarak hayal edebiliriz. Hala gözlerimin önündedir: İlkbaharda tıpkı resimdeki gibi meydan ve sokaklar çocuk dolardı. Çocuklar çeşit çeşit oyun oynardı.

N-Dostum, yine başımı alıp gidiyorum o günlere! Ben ve Ş… ‘Pes’ oynuyoruz.

Ç-Ben de kızlarla ‘Morik’ oynuyorum. (Toprağa bir küçük çukur açılır, bir uzaklıkta bir çizgi çizilirdi, oyuncular çizgiden serçe parmaklarıyla boncukları çukura yerden gönderirdi. Çukura giren boncuk içeride kalır, giremeyenleri en son hangi oyuncu atarsa bütün boncuklar onun olurdu.)

N-Orada işte, kardeşin H… o meşhur karışıyla ‘gülle’ oynuyor…

Ç-F… sakız çakıştırıyor, bak, ellerini yumruk yapmış arkasında saklamış… (Çakıştırma: sakız ambalajlarının sayıları olurdu, kim büyük sayıyı bulursa saklanan iki sakızı kazanırdı.)

N-İşte bir köşede kız ve erkek çocukları ‘Can’ oynuyorlar. Ortada ileri geri toptan kaçıyor çocuklar. Öylesine özledim ki o günlerimizi, sabaha kadar anlatabilirim!

Ç-Hele ‘Pes’i anlat. Bu oyunu sevdiğini biliyorum. Yalnız ‘Pes’ günümüzde bilgisayarda oynanan sanal futbolun da adıdır.

N-Bu oyun için kışın sabahları erken uyanmaya can atıyordum. Biliyorsun, ‘Pes’ bıçakla (çivi de olabilir) oynanır. Evden bıçak getirmek kolay değildi, çalardık bıçağı. Annemiz hemen eksikliği fark ederdi, çünkü evde fazla mutfak malzemesi zaten yok; onlar da her bir şeyi bilirlerdi mutfakta. Zamanımızdaki gibi 1 TL’ye 6 tane ‘Çin İşi’ bıçak henüz yoktu. Her neyse… ‘Pes’te bıçağı dik getirmek için yumuşak toprak uygundu. Makul olan 2 kişiyle oynamaktır. Eğer 3 kişiyle oynanırsa 3. olacak kişinin kazanması imkansız gibi. Bak, diyelim ki 2 kişiyiz, o zaman yere böyle kocaman tersten büyük bir ‘V’ çizeriz. 3 kişi olsak ters ‘Y’ olur. 1. oyuncu avantajlıdır. Bu yüzden birinci seçilmek için ne yapıyoruz? Uzun bir çizgi çizeriz, bıçağı çizgiye en yakın (çizginin üstü tam isabettir) dik getiren 1. olur, sonra çizgiye yakınlık derecesine göre 2. ve 3. belirlenir.

 

Oyun başlar!

 

Birinci, harfin istediği başını seçer. Diyelim ki, ben, sen ve M… oynuyoruz…(‘Zaten M… üçüncü olacak, kesinlikle kazanamaz!’ Ç…) Bak, şöyle yapardık: Çömelip ya da bir dizimizi yere koyarak, bıçağın sapı parmaklarla tutulur, (alışkanlık ve ustalığa göre bıçağı tutan parmak sayısı-kimi 3, kimi 4-değişir) bıçak toprağa dik getirilmeye çalışılırdı -hatta bazen toprağı bıçağın ucuyla çakıl veya taş var mı diye ‘tık tık’ kontrol ederdik bıçak düşmesin diye- Oyuncu her dik getirdiği noktaya çizgi çizer, noktaları bağlar, rakiplerin harfteki diğer başlarını dar şekilde kapatır. Bir örümcek ağı gibi çevrelerine çizgiler örerdi. Ta ki bıçak düşene dek veya bir çizgiye denk gelene kadar tuzaklarına devam eder oyuncu; o zaman oyuncu yanar, sıradaki oynar.

 

Oyun rakiplerin pes etmesi ile biter (evet, evet oyun da adını buradan alır). Oyunun sonunda bir ödül yok ama rakibe karşı üstünlük kurma ve ustalık var. Artık bu ve başka oyunda seninle oynamayı tercih ederdi arkadaşların. Bu başarı çocuk gönlümüzü mutlu etmeye yeterdi… Biraz soluklanayım. Sen de bana ‘Çizxi’yi anlat; ‘Çizxi’ ha, ‘Çizgi’ değil!

 

Ç-‘Çizxi’ olağanüstü heyecanlı bir oyundu. ‘Rol yapma’ grubunda sayabiliriz oyunu. Oyun sırasında çocukların yüz ifadeleri, davranışları ve psikolojileri takip edilirdi. ‘Cin gibi’ çocuklar rakip oyuncuları gözlemleyerek iyi tahmin yürütürdü.

 

Çizxi de oyuncu sayısı kalabalıktır. 8, 10, 12, 14… çiftli sayılarla oynanır. Oyuncular iki gruba ayrılır. Öncelikle oyuncu seçimi yapılır. İyi oynayanları seçmeye özen gösterirdik. İki türlü eş seçimi yapılır: Ya avucumuza para koyup arkamızda saklardık parayı ve onu bulan kişi ilk seçer; ya da belirlenen bir mesafede, iki kişi ayak ayak yaklaşarak kimin ayağı diğerinin ayağı üstüne gelirse o eşini seçerdi.  Bu yollardan biriyle de oyuna ilk başlayacak grup kararlaştırılırdı.

 

   Ebe grup boş bir alanda sırtını döner ve anlaşmalı bir sürede (örneğin 5-10 dakika) bekler; süre bitince, diyelim ki 10’a kadar anlaşılmış, o zaman 10’a kadar sayıp rakip grubun ortaya çıkmasını ister… Bu arada rakip grup seçilmiş bir alanda etrafa dağılıp taşlara, taşların altına (‘Her taşın altında ben çıkardım’ N…), ağaçlara, hatta yapraklara, tahtalara, kağıtlara, toprağa, kimi zaman kollarına, bacaklarına (‘Önce oralarını kontrol ederdik.’ N…) ucu sivri olan herhangi bir araçla ‘çizxi’ler çizerdi. Mümkün olduğunca hızlı ve elden geldiğince çok çizgiler çizilirdi.

 

Asıl tiyatro saklanan grup ortaya çıkınca başlardı. İzleyen de oynayan da oyuncuydu. Ebe grup çizilen çizgileri aramaya başlar. Temel amaç, verilen sürede, çizgilerin çizilebilecek bilinen yerlerinden ziyade gizli hazineleri ortaya çıkarmaktı. Hazinelere yaklaşma-uzaklaşma durumuna göre mimiklerde, jestlerde ve ruhta oyun yaşanıyordu. ‘Yaklaştı kötü, uzaklaşıyor iyi, buldu işte, önünden geçti gibi’ bir iç monolog yaşar hazinelerin sahibi.

 

Hazine arayıcısı ise mimikleri, davranışları izler. Her bulunan çizgilerin üstüne ‘X’ atılırdı. Arama-bulma ekibine verilen süre bitiminde karşı ekip: ‘Kakilke mişko gu mişko!’ ( ne olduğu meçhul Kürtçe bir tekerleme ) zafer nidasını iki kez haykırırdı. Artık geriye kalan çizgilerin sayımına geçilirdi. Sonra bu kez ebe grup dağılır, çizgilerini çizer. Rakip grubun da araması bitince grupların açığa çıkmamış çizgileri hesaplanır hangi grubun fazla çizgisi olursa o grup kazanır.

 

N-Biz çok şanslıydık.

Böylesi güzelim oyunları oynayıp çocukluğumuzu dolu dolu yaşadık…

Ç-Zamane çocuklarının oyunları değişti, oyun alanları azaldı.

Bildiğimiz bazı oyunlar (ip atlama, kızların oynadığı çizgi, yakalamaca, tren oyunu, yağ satarım bal satarım, gülle)okul bahçelerinde, kenar mahallelerde oynanmaktadır.

Tıpkı canlılar için kullanılan tabir ile, birçok oyunun ‘nesli’ tükendi, diyebiliriz.

Çocuklar küçük parklarda tahterevalli, kaykay ve salıncaklarla kandırılıyor; internet üzerinden sanal yarış ve savaş oyunlarıyla oyalanıyor. Biz doğal ortamda oynar oyuncaklarımızı da kendimiz yaratırdık.

Çamurdan, telden arabalar yapardık; kağıttan silah ve şapka yapar ‘Kovboyculuk’ ve ‘Hırsız-Polis’ oynardık…

N-Çocukluk arkadaşım, bana günümüzü anımsatma! Yaklaşık beş saattir bu resme bakıp konuşarak geçmişin anılarıyla mutlu oluyorum…

Ç-…

Çetin Ergin-Nihat Çelik

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?