KARDİNAL...
Kardinal: Tanrı burayı terk etmenizi istiyor
Yerli: Neden
Kardinal: Tanrı için
Yerli: Neden Tanrı sizinle konuşuyor
Kardinal: Ben Tanrı adına buradayım size Tanrı'nın emrini getirdim
Yerli: Bu Portekizlilerin sizinle konuşması olmasın ve Portekizlilerin emri olmasın mı?
Sizinle konuşan Tanrı değil Portekizliler
Kardinal: O, Portekiz kralı küçümseyemezsiniz
Yerli: Ben de kralım, yerlilerin kralı ve Tanrı'nın değil Portekizlilerin buyruğunu reddediyorum…
Bir filmden alınan yukarıdaki alıntı gibiydim ve memleketimin orta yerinde hamam yaşında göbek taşında suyun kaldırma kuvvetini bulan bir tasın ortasında yalnız yapayalnız ve çırılçıplak kalan bir yerliydim...
Daha kuşların kırılan kanatlarına merhem sürecem, kedilerin yasını tutacağım, tüm sevgililerimi bir bir terkedecem ve on bir kez intihara duracağım diyordum hayır Allah böyle diyor diye dayatıyorlardı Allah'ın demediğini...
Allah’ı seviyor ve Tanrı'da demiyordum onlarsa yok diyorlardı, sen bir yerlisin, tenin kara ve vuruyorlardı acılarıma acılarıma…
Bir döndüm baktım ki acılarım gül açmış gülümseyen şeker şekerliklerde...
Hasankeyf'in kederi bile dönüşmüştü çoktan intihara Midyat'a giderken pirince, olmuştum evdeki bulgurdan ki henüz Dimyat'ın neresi olduğunu bilmezken ve hep Midyat'la karıştırırken Dimyat'ı…
Yürüyordu otobüs mavi mavi Mardin'in tarihine mavice ve bir başka heyecanla; oysa teypteki ses çoktan başkaldırmıştı türküsüzlüğe şiirsizliğe ve ben yağan yağmurun şahitliğinde...
Bir yerli zenci olarak başkaldırıyordum tüm Portekizlilere Allah bizimle diyerek ve yağmurlara tekme ata ata bağırıyordum gökkuşaksızlığa:
Ben tövbemi geri aldım
O halde başkaldırıyorum
Başkaldırıyorum tüm kadehlere
Siirt'e,Batman'a,çiseleyen yağmura
İsyanım tüm dizelere
Durma o halde
Dört ayaklı Tur'da Musa'm,
Gönlü delik ayakkabım
Gitmeli herkes sevgilinin kalbine
Mardin'e...
Sonra bir an duraksıyordum umut bedende, gözler sende, aşk Diyarbakır'da diyordum yanımdaki boş koltuğa çocuklar 21 taşla Portekizliler ve portakal orda kal kardinal oyununu oynarken..