SANAT, TEDAVİ EDER

20-11-2018

Aristoteles, İ.Ö. 362-360 tarihlerinde yazdığı Poetika’sında dram sanatının amacını, tıbbi bir terim olan ve ‘ruhsal tedavi’ anlamına gelen katarsis sözcüğüyle özetler.

Bu, tiyatronun halka yönelişindeki anlamı veren doğru bir mecazdır. Burada önemli olan, işin zihine ilişkin yönüdür. Bu kavram, sonuçta duygusal dengeyi ve duygusal sağlığı getirir. Düşünürün Etika adlı eserinden anladığımıza göre, o insanların ruh yönünden denetsiz ve uyumsuz olmasını istemiyor; tragedya yoluyla insanların zihinsel denetime ve uyuma yönelmesini gerekli görüyor.

Aslında, genel anlamıyla sanatın insan sağlığı üzerinde önemli bir katkısı vardır. Antikten bu yana müzik, resim, tiyatro ve benzeri insan yaratılarının, sadece ruhsal hastalığı olan insanlar üzerinde değil, normal sayılan insanlar üzerinde de iyileştirici bir etkisi vardır. Ruhsal bozukluğu olan insanlar üzerinde, sanatı kullanan psikoterapi yoluyla, kişinin kendini ifade etmesine yarayan denemeler, genellikle iyi soruçlar vermiştir. Davranış bozukluklarının – kişinin gizli kalmış yeteneğine göre – kimi zaman resimle, kimi zaman müzikle, kimi zaman da tiyatro yoluyla düzeltilmesine çalışılmıştır. Helenistik dönemde, sanatın, davranış bozuklarını iyileştirmede yardımcı olacağı biliniyordu. Bunlardan biri de Bergama’daki Asklepion’du.  Asklepion, o dönemdeki Epidavros ve Kos kentlerindeki gibi, ünlü bir ruhsal terapi merkeziydi. Asklepion’un hekimleri hastalarına burada çamur banyosu yaptırır, bitkilerden elde ettikleri ilaçları kullanır, ayrıca onların spor ve müzikle uğraşmalarını sağlardı. Bu arada rüyalar yorumlanır, telkin yoluyla onların iyileşmeleri gerçekleştirilirdi. Satiros ve Galenos gibi ünlenmiş doktorlar burada hem tedavi yöntemlerini uyguluyorlar hem de öğrenci yetiştiriyorlardı. Hastalar için, bir de, günümüze kadar büyük bir kısmı ayakta kalmış bir amfi tiyatro yapılmıştı. Bu tiyatro seksen oturma sırası ile onbin kişiyi alacak kapasitededir.

Bu konuda, II. Bayezit’in onbeşinci yüzyılda Edirne’de yaptırdığı Külliye, çok amaçlı bir şifa merkezi, bir hastahaneydi. Evliya Çelebi burada “hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def’I sevda olmak üzere” on adet sazende ve hanende olduğunu yazar. Binanın her yanında dinlenebilen konserler verilir ve üç gün hastalara ve delilere büyük kubbenin altında musiki faslı verdiklerini; neva, rast, dügah, çargah ve suzinak makamlarını çaldıklarını bildirmektedir.

Sanatın ruhsal bozuklukları olan insanlarda gerçekleştirdiği iyileştirici gücü bir yana, genel olarak insanların moral durumunda varettiği olumlu etkiler insanlık tarihi boyunca sürüp gelmiştir. Avusturyalı kültür tarihçisi Ernst Fischer şöyle der: ”(…) sanatın yalnızca büyülemek yerine, aydınlatmak, eyleme itmek olması ne denli doğruysa, sanatta büyünün payının da bütünü ile bir yana bırakılamayacağı o denli doğrudur. Gelişiminin bütün evrelerinde, ağırbaşlıyken de, eğlendiriciyken de, inandırırken de, abartırken de, anlamlıyken de, anlamsızken de, düşleri işlerken de büyünün her zaman payı olmuştur sanatta. Sanat, insanın, dünyayı tanıyıp değiştirebilmesi için gereklidir; ama salt özünde taşıdığı büyü yüzünden de gereklidir sanat.”

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?