SEN BENİM GÜNAHIM, O BENİM TÖVBEM...

13-09-2019


Bütün amacı yemek, içmek, cinsel isteklerini doyurmak, içindeki kin ve nefreti başkalarını ezerek yatıştırmak, makam mevki peşinde koşmak, öğretinin emirleriyle insanları aldatmak, aşağılık ve değersiz şeylerden öte gitmeyen insandan daha ziyanda olan kimse var mı?
                         İbn-i Sina


Sen benim günahımdın, o benim tövbem. Sen benim günahımdın. Binlerce kez yapma, etme diye yalvardığım ahımdın. Kar yağıyordu tepelerden tespih tanelerime. İhanet bulaşıcı bir virüs oluyordu bulaşıyordu tepeden tırnağa her hücreme. Aşk bir günah gibi  işleniyordu bir halı tezgahında genç kızların narin parmaklarından bedelsiz bedenime. Bir kadının çıplak hayallerinde nakış nakış yazılan bir şiirdim çırılçıplak. Topraktan gelmiştim, toprağaydı yine dönüş; Kar damlaları gibiydim, sensizliklerimde yarı yolda doluya dönüşen. Rüzgâr ekip fırtına biçiyordum biçaresizliklerimde. 
Tespih taneleri gibiydim. Dağılıyordum Yüreğimin her bir odasına. Sen geliyordun, topluyordun beni boncuk boncuk gözyaşlarınla yeniden. Şeytan isyan diyor ve bedenimden usul usul bir ışık gibi sızıyordu alyuvarlarıma. Nöronlarıma ve akyuvarlarıma üç basit hilesiyle: Herkes yapıyor sen de yap, bir kereden ne çıkar ve bir kere yaptın artık yapsan da bir yapmasan da bir; nasılsa yıkıldı yolunu bekleyen şehir diye fısıldıyordu atlara fısıldayan adam gibi. Sen ellerini uzatıyordun bırakmam seni kuyularda, çık Yusuf'um diyordun. Ellerimi uzatacak oluyordum, ellerim yoktular, gözlerim kördüler, kulağım sağır. El oluyordun ellerime, göz oluyordun gözlerime söz oluyordun kulağıma ve tövbem oluyordun. 

Bir günahım, bir ahım bir de tövbem oluyordun. Tövbe kapısı aralanıyordu bir kapının sızan ışığı arasından küçücük bir aralıktan. Rabbim gel diyordu ey kulum işlediğin günahlar dağ gibi olsa da. Dağlar, taşlar, bitkiler mekruhlar, hayvanlar, nurr ve Adem yaratılmaya duruyordu Kün Feyekün'lerin imkansızlıklarında her ol demede. Zarlar atılıyordu ve yine düşeş geliyordu. Bir kedi bilmen on kaçıncı kattan ben nankör değilim deyip intihara duruyordu yine zeytin ağaçlarının arasında. Yine dört ayak üstüne düşüyordu kedi, bütün kedisizliklere inat. Ve zaman tersine işliyordu...ölümden başlayıp doğuma yol alan bir tren gibi..Bir gemiye yüklüyordum tüm günahlarımı günahlarım bir değirmende buğdaya ezilirken. Sen bana koşmalıyken ben duran adamı oynuyordum...Sen yatan adama kilitlemiştin kendini... Tırtıllar kelebeğe duruyor, günahlar aha sevaplar tuzağa. Yalakalar ve yavşaklarsa nedense bir türlü insana durmuyordu bu kayıp balık metropollerde. ve  kayıp kuşak evlatlar elleriyle besliyordu artık günahkar babalarını kırarken zincirlerini göklerden günahkar bir avuç kar...Babalar altın tepsilerde kalplerini sunuyordu toprağa ve suya böbürlenen şeytanlara.Şeytanlar özgürlüğe ateş yakıyordu, babalar zincirlere vuruluyordu ve sen her seferinde benim günahım oluyordun o benim tövbem....Biliyor musun yoruldum artık günaha çiçek açmaktan gel de tövbeye portakal açalım olmadı her limona tövbe sıkalım, çayla içelim karpuz çekirdekleri çitlerken....

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?