SEN BENİM MUCİZEMSİN.

07-11-2014

Benim inancımda mucize;  peygamberlere atfedilen olağanüstü haller ile açıklanır.

Veli olduklarına inananların ise yaşadığı sıra dışı olaylar keramet olarak izah edilir.  İnançsızların yaşadığı olağanüstü olaylar ise sihir veya büyü diye anılır.

Oysa ben inanan biri olarak son peygamberin geldiğine ve artık peygamber gelmeyeceğine inanan biriyim.

Veli olduğum hakkında ise kesinlikle olumsuz görüşlüyüm.

İnançsız olmadığımın en büyük delili ise herhalde amentü diyebilmemdir.

O halde bir mucizenin sıradan ve aciz bir insanda vuku bulması ne ile açıklanır?

Bahsetmiş olduğum mucize elbette aşkın sesidir.

O ses; gökten insanlığın kurtuluşunu müjdeleyen bir vahiy gibi, kimsenin bilmediği bir sır gibi, değeri hazineler ile ölçülemeyen bir bilgi gibi, ölümsüzlüğün buluşu gibi, cehennemin cennet ile yıkanması gibi, yeryüzünü bir varlığa cennet kılacak gibi mucizelerle kulağımdan yüreğime akmıştı.

Tıpkı, Muhammed (s.a.s) ‘in Allah’a duyduğu aşk ile içinde biriken özlemin yarattığı küçük sıkıntının bir mucizesi olan miraç yükselişi gibi, senin sesini duymak kulluğumun bir ödülüydü.

Ben bunun için farklı farklı şeyler de düşündüm şöyle ki:

Zamanın ansızın değiştirdiği bir devir, mekânların cennete dönüştüğü bir evrim, hayatın bir anda mükemmellik mertebesine ulaştığı bir güzellik ve azmin aşk ile kol kola ulaştığı bir mükemmellik diyebildim.

Duyduğumun, ruhumda yarattığı mucizelerin ferahlığından farklı olarak senin sesin, benim kulağımın hayatım boyunca duyabileceği en kıymetli ses olduğu gerçeğini de biliyorum.  Böyle bir mevzunun kalıbını ben, mucize gibi dar anlamlı bir kavram ile açıklamış olsam da; mutluluğum bir mucizeye muhatap olmanın belki milyon katıdır.

Çünkü sesin, ömrümün çoğu zaman tereddütte kaldığı soruların cevabıydı.

İnandığım ve asla ihanet etmediğim bir iyiliğin; hayatıma hep kötüymüş gibi yansıtılmasının temelleri, senin sesin ile yıkılmıştı.

Senin ile ilgili asla itibar etmediğim; bütün gereksiz kötü görüşlere vurulmuş, en değerli tokattı senin sesin. Bu yüzden mucize, senin sesini duymanın var ettiklerini en iyi izah edebilme sözcüğü olarak zihnime düştü.

Öyle ki; inançları sağlamlaştıran, elbette inanılanların özlerinden var ettiklerine kattıkları istisnai değerlerdir.

Nitekim peygamberlere, inancı sağlamlaştırmak için Allah mucizevî olaylar yaşatmıştır.

Yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi Peygamber (S.a.s.) ‘in miracı, Hz. Musa’nın Kızıl Denizi, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden göğe yükselişi ve daha bir sürü nice mucizevî olayın gerçekleşme amacının temelinde, insanların inanmasını kolaylaştırmak.

Münafıkların dediklerinin yalan olduğuna dair ispatlar var etmekti.

İnsanlık inanç konusunda ki hayati mevzularda sürekli bu tür mucizelerle desteklendiği halde, kalpleri kararmışlar inandıkları yalanlardan çoğu zaman cayamamışlardır.

Bu münafıklık, Peygamber (S.a.S)’in miracında da aynı olmuştur; diğer peygamberlerin mucizelerinde de aynı olmuştur. İnsan özgür iradesini nefsiyle terbiye ederek, çoğu zaman asla dönülmeyecek hataların ve yanlışların sebebi olmuştur.

Bu durum bazen o kadar acı bir hal almıştır ki; Peygamberlerin amcaları, çoğu zaman çocukları, en yakın akrabaları, eşleri ve daha bir sürü nasıl olabilir diyebileceğimiz insan grupları da mucizevî olaylardan sonra bile, inanılması gerekilen şeylere inanmayarak; yanlıştan dönmeme konusunda ısrarcı olmuşlardır.

Hayat bu şekilde, monoton bir hal alarak nefislerin yürüttüğü korkak kişiliklerin kalıplarına sığınmıştır. Ve dünya sağlam inançların ve yaşanılan mucizevî olayların güzelliğinden ve değer kalıplarından bile sıyrılarak örf ve adetlerin korkaklığında ve çoğu zaman mantığa sığmayacak derecede abes olan örfi insanların fikirlerinde şekillenmiş ve bu şekil ile insanlar terbiye edilmeye başlanmıştır.

İşte bu talihsizliklerin en tepesinde ise Allah’ın kullarına bir mucize olarak yaşatmış olduğu aşk mevzusu vardır.

Fikrimce istisnai ve seçilmişlerin ulaşabildiği ve tattığı bu güzelliğin kaynağı, ilahi olmakla beraber aşkın her yanı, her zamanı, her sözü ve içinde barındırdığı bütün değerleri Allah’ın kaderi ile şekillenmiştir.

Nitekim kati bir inanç ile ben insanın aşkı bulduğuna değil; aşk ile doğduğuna inanırım. Bu durumdan ötürü de aşk benim açımdan sıradan ve aciz kulların kanatlanıp yükselebilme fırsatına erişebileceği bir mucizedir.

Şükürler olsun ki varlığın hayatıma katılmış bir mucizeydi.

Bir mucizenin talihlisi olma dertlerine katlanırken bütün benliğim, varlığının varlığımdan bile gittiğinden habersizdim. Belki de olsan ancak bu kadar olabilirdin diyeceğim kadar vardın bende.

O kadar uzun sürmüştü ki hasretim; yaratan bir tek fısıldaman ile kulluğuma onay verdi ey aşk. Sesini duydum, mucizem onaylandı.

Yıkıldı tahtları münafıkların tüm dedikleri yalan oldu kaldı.

Aşk, her zamanki gibi yine galip geldi.

Ve sesin arşı azamdan duyuldu. Ruhum kurtulup zincirlerinden özgürlüğüne kavuştu. Özgürlüğün sesi demiştim köşeme; yaratan hayatımın en özgür ruhlu yazısını, senin fısıldaman ile yazmayı nasip etti. Ey aşk sussan da artık sonsuzluğa yeter, bana son duyduğum.

Değişmem seni saraylara, ulaştığım o sesti hayata dair en büyük umduğum.

Hoşça kalınız...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?