SİYASİLERİN DİLİ

20-01-2016

Hiç kimse gerek birey bazında gerekse teşkil ettiği makam bazında hakaretlere varacak şekilde bir dil kullanmamalı.

Makamlar, titrler kişiye böyle bir hak tanımaz, tanımamalı da hatırlanacağı üzere daha önce de yazmıştım siyasiler irtifa kaybediyor diye. Yazdığımla övünmüyorum.

Siyasiler söylem ve davranışlarıyla, açıklamalarıyla, demeçleriyle haklılığımı teyit ettiler.

Suç, teşkil eden, kötü örnek olan toplumu gerip kutuplaştıran söylem ve demeçler hiç bir yarar getirmez.

Geçmiş dönemlerde de getirmemiştir. Bunun birçok negatif örnekleri de tarihin arşivinde vardır.

İçinde bulunduğumuz şu kritik dönem itibariyle sevgi diline, edebi bir dile, birliğe şefkat ve birleştiren bir dile en çok ihtiyaç duyulan bir dönemdir.

Siyasiler farklı politikalara, fikir akımlarına sahip olup arkalarında milyonlarca kitlelerin olduğunu göz önünde bulundurursak sataşmalar, argo deyimler, hakaretlerle varılmak istenen hedef ne? Kasıtlı mı yapılıyor? Özellikle mi bu nahoş dil kullanılıyor anlamakta güçlük çekiyorum.

Dil var pişire aşı, dil var kestire başı” diye bir atasözünü hatırlatmak ta yarar var.

Aş pişiren dili kullanmak varken özellikle baş kestirecek dili kullanmanın kime ne yararı var? Halen, her şeye rağmen farkında değiller mi?

Böylesi seviyesiz bir dil; mevcut sorunların artmasını tetiklemiyor mu?

Her kötü söylem yansıma misali daha kötü, üzen, utandıran yakışıksız söylem ve demeçlere davetiye çıkartmış olmuyor mu?

“İyiliğe iyilikle cevap vermek, her kişinin karıdır, kötülüğe iyilikle cevap vermek er kişinin karıdır” bu atasözü keşke yeterince ve ilgililerce anlaşılabilseydi ya da kendilerine anlatılabilseydi.

Bu tarz, bu stil, bu davranışlar milli iradeyi, kamuoyunu üzmüyor mu? Kutuplaştırarak farklı, farklı safların oluşmasında katalizör bir rol oynamıyor mu?

Daha basit ve net bir ifadeyle sorgulamak gerekirse; biz bu siyasilere bunun için mi oy verdik? Güzel ve edebi, zengin Türkçemizde sözcükler tükendi mi? İfade tarzı bu kadar daraldı mı? Diye düşünmeden edemiyorum.

Sonuç itibariyle siyasilerin tümünün kullandıkları dil ve o dilin meydana getirdiği tahribatlar unutulmayıp tarihe notlar düşürecektir.

Önce konuşup sonra düşünmeli miyiz? Yoksa önce düşünüp, ölçüp tartıp sonra mı konuşmalıyız? Bu ayarı kaçırmamak, ölçü olmak daha anlamlı ve yararlı değil mi?

Birey olarak ben böyle algılıyor, düşünüyorken bilmem ki kamuoyu, Milli İrade ne düşünüyor? Nasıl algılıyor? İnanın çok merak ediyorum.

Gazetelere ilan vermek istiyorum.

Yunus Emrelerin, Mevlanaların, Hacı Veli Bektaş’ların dilini kullanacak o muhteşem söylemleri rehber edinecek seviyeli, onurlu hakkı hak bilecek siyasiler aranıyor diye.

Sizleri bilmem ama ben artık bu frekansta, bu âlemdeyim. Birileri argo âleminde olsa bile.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?