TOPLUM, SÖMÜRÜ, DÜZEN…

29-10-2016

İnsan kolayı görmediği zaman, zoru kolay sanıyor.

Sonra belki de çok daha sonra kolay ile karşılaşınca, aştığı zorlukların sağladığı motivasyon ile kendini güçlü hissediyor.

Tabi bu hissediş, kişiye bireysel motivasyondan başka bir getiri sağlamaz.

İşte Türkiye toplumunda daha bebeklikten zor ile büyüyen, birde hayatının hiçbir döneminde zor ile karşılaşmayan bireylerden oluşan bir toplum birlikteliği mevcut.

Bu durumu bazı toplum bilimciler, toplum içinde var olan makas aralığının fazlaca açık olması gibi terimlerle ifade ederler.

Ben ise Türkiye toplumunda ki bu durumu şöyle izah ediyorum.

Bu izahı birkaç örnekle de destekliyorum.

Şöyle ki:

Bu ülkenin zenginleri, bu ülkenin fakirleri üzerinde ciddi şekilde sosyal, siyasal, ekonomik yönden bir sömürü gücüne sahip ve fakir tabanın bu durum ile ilgili her hangi bir insancıl tepkisi söz konusu değil.

Bundan ötürü alışılmış veya alıştırılmış bir düzenin sistematik şekilde sürdürülmesi söz konusudur.

Bir başka bakış açısı ile de kendi mutlaklarından daha fazla başkalarının olasılıkları ile kendi hayatını ikame etme gayretinde olan insanların olduğu bir toplum birlikteliğinde, sömürü adeta mecburi hal almaktadır.

Söz gelimi konu ile ilgili sömürü zihniyetinde ki örneklemelere gelmek gerekirse, şöyle ki;

Bu ülke de kiralar çok yüksek ve ne ilginçtir ki; büyük bir ölçüde fakirler kiracı, kiralayanlar zengin.

Bu ülke de gıda fiyatları ve diğer sektörde ki fiyatlar hiç de azımsanmayacak derecede yüksek, fakat ben istisnalar hariç, büyük işletmelerin para kazanmıyoruz diye kepenk kapattığına çokça şahit olmadım.

Bu ülke de yakıt fiyatları çok yüksek ama bunu dert eden yok.

Çünkü sobalı ve doğalgazlı evlerde kimlerin oturabileceği ve en çok yakıt yakan arabalara kimin bindiği gayet açık şekilde belli ve nettir.

Bu ülkede siyasete atılmak son derece pahalı bir iştir.

Fakat bu da toplum için dert değildir, çünkü kimin aday olup kimin meclise girebileceğine ekonomik standartlar en başından zaten karar vermiştir.

Bizim ülkemiz de muhtemelen seçen fakir, seçilenler ise zengindir.

Bu durumların toplum içerisinde normal olarak karşılanması ise ayrıca bir toplum bilimi konusudur.

Nihayetinde zengine niye zengin oldun diyecek halimiz yok.

Şimdi durum böyle olunca anayasanın bilmem kaçıncı maddesinde ki sosyal devlet maddesi adeta bu ülkenin en hassas hususu olarak karşımıza çıkar.

Fakir karın doyurmak için adeta bütününden vazgeçerken, zenginde fakirin doyacak karnına kaynak üretir.

Bu kaynakları kimi zaman kuracakları gökdelenlere kalıp ustası, inşaat ustası ve bilmem ne ustası diye fakirlere istihdam sağlayarak yaparlar.

Kimi zaman bilmem hangi ilin hangi ilçesinde buldukları bir kömür yatağını kazdırmak için fakiri istihdam ederler.

Bu istihdamların sonucunda da fakir sağ kalırsa, belki doyar.

Bunlar sizin için bir düzenin var ettiği normal bir işleyiş olarak gözükebilir.

Normal da olabilir.

Herkesin zengin olmasını sağlayacak bir mekanizma var etmek mümkün değil.

Zaten ben de böyle bir şey iddia etmiyorum.

Sadece emeğin karşılığı çok ucuz olmamalı.

Başka fikirlere de özgün ve özgür platformlarda kendini ispat edebilme şansı verilebilmeli. Mahrum bırakılıp, muhtaç edilip, mağdur edilenlere tahsis edilen imkanlar ile onları aldatmanın ve ikna etmenin ahlaki bir davranış olmadığı idrak edilebilmelidir.

Toplum kendi kendini sömürmekten, toplumca vazgeçmelidir.

Birey olarak ta sizler başkalarının olasılıkları ile değil, kendi mutlaklarınızla yaşamayı ilke edinmeli ve bu uğurda mücadele etmelisiniz diye düşünüyorum.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?