ÜCRETMEN Mİ, ÖĞRETMEN Mİ?

07-11-2014

Bir önceki yazımda, benim gibi atanamayan öğretmenlerin feryadını ilgililere duyurmaya çalışmıştım.

Bu dertten muzdarip olan meslektaşlarım yazımı okuduktan sonra sosyal medya üzerinden bana ulaştılar ve önce şükranlarını dile getirip ardından üstüne eklediler de eklediler.

Aslına bakarsanız çok şaşırmadım. Çünkü onlar da hayallerindeki istikballerini “Peygamber mesleği” ile yaldızlamışlardı. Hepsi, elinden oyuncağı alınan bir çocuk edası ile “of” çekiyorlar.

Hayat bu, herkesin imkânları aynı olmayabiliyor. Lisans mezunu bir öğretmenin atanamayıp inşaatlarda çalışması ne demek? Bu ayıbın sahipleri nasıl oluyor da vicdanları rahat bir şekilde başını yastığa koyabiliyorlar.

Ortalama yedi yaşında okula başlayan biri, on altı yıl boyunca “meslek sahibi olacağım” diye okuyor. Yaş yirmi üçe vardığında mezun oluyor.

Geçen süre zarfında çekilen sıkıntıları varın siz düşünün. Bunca rezalete katlandıktan sonra, eğer bir meslek de bilmiyorsa bu birey hayatının geri kalan kısmını nasıl idame ettirecek aklını yitirmemiş biri bana izah etsin?

Ben bir politikacı değilim lakin aklıselim olan, vicdanını yaşarken yitirmeyen, kalbi kör olmamış herkesin aklına, bu ayıbı kaldırmanın alternatifleri geliyordur. Bu haftaki yazımda çözüm yolları üzerinde durmayı arzu ediyorum.

1-Milli Eğitim’e bağlı kadrolu öğretmenlerin emeklilik maaşları iyileştirilip erken emeklilik yaşı getirilmeli.

2-İşsizler ordusuna her geçen yıl sayısı giderek artan bölümler kapatılmalı. Ben Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünden mezunuyum. Boşta kalan öğretmen sayısı 23.000 üzerinde. 2014 yılında bölümümde yapılan atama sayısı 720 gibi ayıp bir sayı. Geride kalan bunca meslektaşım ne olacak? Kimisi aile geçindiriyor, kimisi evlilik arifesinde vs. Üniversitelerde ikinci öğretimler kapatıldı ancak gündüz eğitim gören öğrenci sayısı iki katına çıktı. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Hele de atanamayıp öğrenim kredisi de almışsa bu birey vay haline!

3-Öğretmen atamaları seçim yatırımı olmaktan çıkmalıdır. Sen enseni kalınlaştıracaksın diye insanların hayatı ile oynama lüksüne sahip değilsin.

4-Ücretmen (atanamayan öğretmen) ve öğrenci mağduriyeti ortadan kaldırılmalı. Kimsenin, birinci dönem ücretmenlik yapıp ikinci dönem KPSS denen illete hazırlanmak zorunda kalan ücretmene ve bu ücretmenlerine alışan öğrencilerin boynunu bükmeye hakkı yoktur.

5-Ücretmenlerin okullara yerleştirilmesinde geçen “dayı ve yeğen” denen utanç verici muhabbet ortadan kaldırılmalı. Adam ön lisans mezunu ama “dayı”sı olduğu için rahatlıkla branş derslerine girebiliyor. Size soruyorum yetişecek öğrencinin eğitim seviyesinin yüksek olmasını nasıl beklersiniz? Bu durum daha çok Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde görülen manzara. Ondan sonra neymiş “vay efendim terör, vay cehalet, vay ben oralarda görev yapmam” diyorlar. Hiç de güleceğim yoktu doğrusu!

6-Ücretmenlerin maaşları iyileştirilmeli. Adamın aldığı maaş 30 saate giriyorsa 1100 TL. Öğrencileri sınav yapar cebinden öder, test dağıtır cebinden öder vs. Eee bu adam ne ile geçinecek?

7-Ücretmenlere, öğretmen odasında yapılan ikinci sınıf muamelesi gibi büyük ayıbı atamalar yapılarak ortadan kaldırmalı. Tüm samimiyetimle ifade etmeliyim ki “Nurullah” adında bir arkadaşım var. Köyde sınıfın yakacağını kendisi götürür ve sobayı kendisi yakar. Verilen emeğe helal olsun karşılığındaki değere yazıklar olsun.

Son olarak söyleyeceğim tek şey var.

Başa gelen hangi hükümet olursa olsun, şuan başta bulunan hükümet dahil vicdanlarınızı seçimlerden sonra raflarda tozlanmaya bırakmasın

Esen kalın...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?