BAYRAMIMIZ OLDUĞUNU TALİMATLA ÖĞRENMEK

24-07-2017

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Hatice Türkan ile sabah telefonda konuşmamış olsam “24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı” olduğunu bilmeyecektim.

24 Temmuz, Türk Basınında sansürün kaldırılması nedeniyle bayram olarak ilan edilmiş.

Biliyordum ama unutmuşum.

Gerçi unutmasaydım da bayramımız olduğunu duyunca hiçbir şey hissetmezdim.

Basın camiasında 28 yıl boyunca mütevazı bir şekilde yerini almış biri olarak hiçbir 24 Temmuz’da bayram sevinci yaşamadım.

Bu bayram bizim gazetecilerin bayramıydı ancak niye yalan söyleyeyim bir türlü içimde bayram coşkusu oluşmadı.

Ama tescilli tek mesleki bayramımızdı.

Bu vesile ile de dün bir kez daha hatırlandık.

Bize kızan ve öfke duyanlar biraz daha nazik davrandı.

Daha bayramımızın üzerinden bir gün geçti ama dün biraz sempati ile bakanlar eminim bugün yine bambaşka duygularla bakıyordur.

Yeri geldiğinde biz basın emekçilerine “toplumun gözü, kulağıdır” diyorlar.

Yaptığımız işi, yerel ve genel sorunlara ışık ve ayna tutulmasıymış gibi görürler.

İşlerine gelmeyince de taraf, yandaş ve şantajcı olduğumuz söylerler. 

Oysa demokrasinin temel taşlarından olan basının gücü ve özgür olması, toplumsal yapıya da önemli etki etmektedir.

Basının itibarsızlaştırılması, baskı altında tutulması ve sansür konulması, yaşamın her alanını da olumsuz etkilemektedir.

15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasında basının tutumu ve rolü çok büyük olmuştur.

Ama ne yazık ki bu bilinmesine rağmen günümüzde hiçbir kesim, basına hak ettiği değeri vermemektedir.

Gazetecilerden genel anlamda beklenti, amaç ve çıkarlarına hizmet edilmesi yönündedir. 

Beklentisi gerçekleşmeyenler de tüm yaşanan olumsuzlukları basına bağlıyor.

Neredeyse başları bile ağrısa basından bilecekler.

Basına yaklaşımın toplumda bu ölçütte olduğunu bile bile 28 yıldır bu işi kenarında kıyısında sürdürüyorum.

Sürdürmeye de devam edeceğim.

Ama inan içimden basın bayramını kutlamak gelmedi bir kez daha.

Hem bayramın gelişinin farkında da değildim.

Hatice Türkan “Bu gün basın bayramıdır, sen de bayramımızı yaz” deyince farkına vardım.

Uyarıya rağmen bu konuyu işlemesem, bayramla ilgili yazı yazmasam, azar işitebilir ve hatta yazım sansürlenebilir kaygı ve endişesiyle bugün bu konuya değindim.

Vallahi de Hatice Türkan’ın, trip atıp sinirlenmeyeceğini bilseydim, köşeme konu bile olmayacaktı basın bayramı.

Her nedense son zamanlarda kendisi de boyuna talimatlar yağdırıyor.

Mesela öğle yemeğine davet ettiğinde bile “yemeğe gelsene!” şeklinde talimat veriyor.

Artık bu talimatlar biz Sonsöz Gazetesi çalışanları için sıradanlaştı.

Son derece nazik (!) ifadeler gibi geliyor.

Son mesajını geçenlerde tesadüfen bir arkadaşım, telefonumda gördü ve çok şaşırdı.

“Bu nasıl bir yemek daveti?” dedi “ben olsam asla gitmezdim” diye ekledi.

Ben de “tepkisi ne olursa olsun deyip” gitmedim gazete çalışanları ile yemek davetine.

Şimdi anladınız mı ne zor şartlar altında yazı yazdığımızı?

Bayramımızı bile Hatice Türkan’ın talimatı ile öğrenip yazmak zorunda kalıyoruz.

Aman ne bayram da ne bayram…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?