FOTOĞRAFIN GÜCÜ

16-12-2018

Biz fotoğrafçıların işi cidden çok zordur.

Sokaktaki göstericiyi çekersin ‘sen polis misin?’ der,

Polisin fotoğrafını çekersin ‘beni teşhir mi ediyorsun?’ der.

Sokaktaki bir insanı çekersin ‘neden çekiyorsun?’ der.

Aslında hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki fotoğraf, neler neler değiştirmez ki…

Bazen bir parlamenteri koltuğundan eder, bazen bir katili ele verir, bazen bir uyuşturucu baronunu yakalatır, bazen bir istismarcıyı teşhir eder, bazen de çektiğimiz bir fotoğraf karesi benliğimizde yer edinir ve bizimle tamamen özleşir.

Bu çektiğim fotoğraf da canımı oldukça yakan karelerden biridir.

Batman’ın en işlek caddesi olan Diyarbakır Caddesi’nde bir annenin ekmek savaşı için buz gibi havada topladığı atıkların içinde çocuğunu uyutması...

Binlerce insanın dikkatinden kaçan bir yoksulluğun göstergesi.

Ben onlara bakarken utana sıkıla deklanşöre bastım, beni fark edip utanmasınlar diye saklana saklana çektim fotoğrafı.

Aslında her gün bu ve bunun gibi birçok kareyle karşı karşıya kalıyoruz.

Kendimizle vicdan muhasebesi yapmaktansa, görmezlikten gelip yanlarından geçip gitmek bütün insanlar için her zaman daha kolay ve tercih edilebilir bir yöntem olmuştur.

Ama bazı anlar oluyor ki aynı bu karedeki gibi, ne yanlarından geçip gidebiliyorsun ne unutabiliyorsun ne de yardım edebiliyorsun.

Tam da dün, Dünya İnsan Hakları Günü’nde çekmiş olduğum bu fotoğraf daha da içler acısı. Her insanın yaşama hakkının olduğunu savunan bir bildirgeye baktıktan sonra bu fotoğrafa bakmak…

Bir insanın yaşayabileceği en sefil hayatı yaşayan bu anne, benim kalbime ilmek ilmek düğüm attı…

Bir Kızıldereli Atasözü derki; biz balık tutmasını değil, balık yemesini öğretiyoruz insanlara. Ne zaman ki tersi olursa, yani insanlara balık yedirmeyi değil de tutmayı öğretirseler işte o zaman toplumsal duyarlılığımız yerine gelir, biz de balık tutmasını öğretiriz…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?