KADINA YÖNELİK ŞİDDETE SON

24-11-2015

Toplumumuzun temel ve kangrenleşen sorunlarından biri de kadına yönelik şiddettir.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü sanki Kürt kadınları düşünülerek ilan edilmiş.

Kürt kadınların gördüğü eziyet ve şiddetin boyutları net bir biçimde ortaya çıkmış olsaydı şayet belki de bu günün kadına yönelik şiddet günü ilan edilmesi “Kürt kadınlarından dolayı sağlanmış olurdu” dersek inanın abartılı olmayacaktır.

Bu günün olarak kabul edilmesinin nedeni, her ne kadar 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmakta ise de aslında kadına yönelik her türlü şiddet ve eziyeti dünyada en çok yaşayan Kürt kadınları olmuştur diyebiliriz.

Kadına yönelik şiddetteki kasıt “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanıyor.

BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, kadına yönelik şiddetin, kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet olduğunu belirtir.

Kadına yönelik şiddet bütün toplumlarda hala sorun olmaya devam ediyor ancak Kürt kadınları şiddeti kat be kat daha fazla yaşamaktadır.

Kürt kadınlar saldırılara, taciz ve tecavüzlere uğrarken diğer bir taraftan da ‘namus’ adı altında işlenen töre cinayetleriyle katledilmektedir.

Kürt kadına yönelik şiddete birçok etken kaynaklık ediyor.

Feodal bir toplum yapısı kadına yönelik şiddette kaynaklık ederken, bir çok toplumsal faktör kadına uygulanan şiddeti ortaya çıkarmakta, meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir. 

Erkeğin kadın üzerindeki egemenliğini meşru gören ataerkil sistem de en çok bizim toplumda varlığını sürdürüyor.

Kadının toplumda ikinci sınıf insan olarak görülmesinin nedeni de daha çok gelenek ve göreneklerin hala günümüzde kadının alehine olacak şekilde geçerli olmasıdır.

Kadın ve erkeğe yüklenen roller, erkeğin güçlü, kadının zayıf olması, evlilik hukukundaki tek taraflı sorumluluklar eşitlik ilkesini yerle bir ediyor.

Diğer önemli bir unsur da kadının tek başına ekonomik gücünün erkek karşısında zayıf kalmasıdır.

Kadının çalışma ve iş hayatına katılım sorunu, çalışma hayatında uğradığı eşitsizlik, ucuz iş gücü, kadının ekonomik olarak erkeğe bağımlı hale getirilmesi, kadınlara eğitiminin kısıtlanması, kanun ve yasalarda ayrımcılık vb. bir sürü engel var.

Şiddetin devam etmesindeki en büyük faktör de cezasızlıktır.

Bu da kadına yönelik şiddetin hız kesmeden devam etmesine neden oluyor.

Rakamsal verilere göre bölgemizde her iki kadından birisi fiziksel şiddete uğramaktadır.

Sadece şiddet değil kadın cinayetleri de hala toplumumuzda yaygındır.

Kadınlara karşı işlenen cinayetlerin birçoğu da saklı kalmaktadır.

Aslında kadına karşı şiddet bir erkeğin acizliğidir.

Sadece şiddet değil kadına yönelik hak gaspı ve adaletsizlik de acizlik ve utançtır.

Bu acizlik içerisinde olmayan ve bu utanca bulaşmayan kaç erkek var acaba toplumumuzda?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?