YALNIZ MEZAR

10-09-2019

İnsanların yalnızlığını bilirdim ama mezarların yalnızlığını bilmezdim.
Kaniraval Köyü’ndeki Zilan Ziyaretinin ağaçlığı ile insana huzur veren mezarlığında gezinirken bunu fark ettim.
Mezarlığa her gidişimde, başucunda hüzünle durduğum Ayşo’nun mezarında bunun farkına vardım.
Çileli bir yaşamı tamamlayıp göçerken geride hiçbir miras bırakmamıştı köyümüzün kimsesizi Ayşo.
Çocukluğumuzun ve gençliğimiz, onun yaşlılık dönemine denk geldiğinden sadece birkaç anısı kalmıştı bizde.
Ve geride belki de romanı yazılabilecek trajedik bir hayat hikâyesi.
Çünkü ne bir evi ne bir kimsesi vardı onun. 
Nereden geldiği, kim olduğu bilinmiyordu.
Rivayetlere göre ailesi bir isyana karışır ve Suriye’ye göç ederken kaçışı zorlaştırdığı için ailesi tarafından kervan yolunun kenarına atılır, çaresiz bir vaziyete iken bulunur.
Önce babamın amcası sahiplenmiş, büyütmüş, ailenin hizmetçisi olmuş.
Babamın amcası ölünce yaşlı ve hasta haliyle ailemizden biri oluverdi. 
Ailemizle geçirdiği yıllar, belki de en huzurlu ve mutlu yıllarıydı onun. 
Konuşma zorluğu yaşayan, aklı dengesi yerinde olmayan Ayşo’nun bir gözü kör, diğeri ise yarım görüyordu.
Yokluk yıllarında açlıktan tandırda ekmek çalarken bir kadın, tandırı karıştırmak için kullandığı demir şişi gözüne saplamış. 
Gözünün kör olması da trajedik hikâyesini özetliyordu aslında. 
Kim bilir daha bilinmeyen ne acılar yaşamıştır. 
Annemizin işleri olduğunda Ayşo beşiğimizi sallar, ninniler söylerdi.
Sözlerini anlamadığımız ninnileri halen kulaklarımda çınlıyor.
Hiç birimizin ismini doğru bir şekilde telaffuz edemiyordu.
Bana “Eco” diyordu.
Her şehre gittiğimde “sana ne getireyim” dediğimde istekleri arasında mutlaka sakız vardı.
Ona son getirdiğim sakızı ulaştıramadan ölüm haberini alınca çok üzülmüştüm.
Bu dünyada gördüğüm en sade ve sessiz cenaze merasimi, kendisinin olmuştu.
Taziyesine de gelen giden olmamıştı.
Sadece her ölü gibi onun da bir kefeni, bir tabutu ve boyu kadar bir mezarı olmuştu sadece.
Mezarlığa her gittiğimde onun mezarını da mutlaka görmeye giderim.
Ayşo’nun kimsesizliği, kabir de da onu yalnız bırakmamış demek ki.
Çünkü onca şatafatlı mezar içinde sadeliği ve yalnızlığı ile en dikkat çekeni onun mezarıydı.
Belli ki çok ziyaretçisi olmamıştı.
Sevdiklerinin gözyaşları mezar taşına akmamıştı.
Ona dokunurcasına kimse mezarına dokunmamıştı.
Başucuna oturup bu dünyanın faniliklerinden kimse ona söz etmemişti. 
Ne ölüm ne de doğum tarihi vardı mezar taşında.
Zaten hiçbir zaman bir soy ismi de olmamıştı.
Hiçbir kütükte kayıtlı değildi.
İsminden sonra bir sıfatı da yoktu.
O yaşarken de ölürken de hep yalnızdı, bir başınaydı.
Şimdi de koca mezarlık içerisinde yalnız bir mezarı var Ayşo’nun. 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?