YAZMIYORSAM VARDIR BİR SEBEBİ...

20-06-2017

Bir insanın söyledikleri ve yazdıkları, bir yerde vicdanının ölçüsüdür.

Bu yüzden hem konuşmalarımda hem de yazdıklarımda özellikle buna çok dikkat ediyorum.

Ancak ülkemizin, toplumuzun gerçeklerine göre yazılarımda fotoğraf çekme esnasında olduğu gibi kadrajı ayarlamaya çalışıyorum.

Kadrajın ne demek olduğunu bilmeyenler için önce ne anlama geldiğini hatırlatayım;

Fotoğraf makinesinin ve kameranın vizöründe görünen görüntüye “kadraj” denir.

Yaşadığımız şartlar ne yazık ki benim gibi belli kaygıları olanların yazılarında kadraj sorununu da beraberinde getiriyor.

Bu yüzden yazı yazarken kadrajıma koymadığım meseleler, kurum ve kişiler olabiliyor.

Bunu fark eden arkadaşlar ve okurlarım zaman zaman bunu ile getirip, neden yazılarımda belli bir çerçevenin dışına çıkmadığımı söylüyorlar.

Yani kısacası bazı kurumlar, siyasi partiler, kişiler ile ilgili olumlu veya olumsuz hiç yazı yazmadığımı merak ediyorlar.

Her seferinde gerekçelerimi teker teker kendilerine açıklıyorum.

Beni dinledikten sonra kadrajlama yöntemini tercih ettiğimden dolayı bana hak verenler de beni hakız bulanlar da oluyor.

Hani bizim meslektekiler için söylenen  iddialı  bir söz var “gazeteci dediğin, objektif, cesur ve tarafsız” olur diye.

27 yıllık bir basın emekçisi olarak doğrusunu söylemek gerekirse bu ilkeler doğrultusunda görevini yapan çok az kişiyi bilirim.

Bu kişilerden biri de ben değilim elbette.

Eğer öyle olsaydım, bir vizörün kadrajı kadar yazılarımı çerçevelemezdim.

Böylece herkesin ve her kurumun doğrularını da yanlışlarını da yazardım.

Önermelerde bulunurdum.

Yani onlarla ilgili naçizane fikrimi de vicdan ölçütünde söylerdim.

Ancak bu köşede kendileri ile ilgili yazdığım yazılardan hoşlanmayanlar, şahsıma karşı hep önyargılı olanlar, yazdıklarımı kale almayanlar, özellikle doğruları yazdığım için bozulanlar olduğunu bildiğim için itiraf edeyim de bende gizli gizli bir sansür uyguluyorum bu kişi ve kurumlara.

Aslında anlayış olarak sansüre karşı biriyim.

Eleştirilmeye de,  eleştirmeye de “vicdan çerçevesi”nde açık biriyimdir.

Hatta eleştiri ve övgü mekanizmasını kendi gazetemizde birbirimize karşı da sıkça işletiyoruz.

Yeri geldiğinde birbirimize karşı da acımasız eleştiriler yapabiliyoruz.

En çok da arkadaşlarımı eleştiririm.

Bazen karşılıklı olarak atıştığımız da oluyor.

Bunu fark eden okuyucularımız “yine Batman Sonsöz Gazetesi yazarları birbirlerine kılıçları çekmişler” şeklinde yorumlar da yapıyorlar.

Oysa kırıp dökmeden, küsmeden yaptığımız tartışmalar bize bir şeyler kaybettirmiyor.

Aksine bizim kendimizi tekrar gözden geçirmemizi, eksiklerimizi bulmamız açısından faydalı oluyor.

Ancak bu gerçeklere rağmen birileri var ki eleştiriye hiç tahammülleri yok.

Ellerinden gelse kendilerini eleştireni boğacak  kadar sinirleniyorlar.

Bu yüzden o anlayıştakilerle ilgili, mecbur kalmadıkça ne iyi ne de kötü yazmıyorum.

İşte herkes bu yüzden yazılarımdan yeteri kadar yer bulup nasiplenmiyor. 

Bu köşede adını görmeyenlerin beni ve bizim gazeteyi çekiştireceklerine aynaya dönüp biraz kendilerine bakmalıdır önce.

Birilerini yazamamamdaki nedenlerden dolayı şimdi bana hak verdiniz değil mi?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?