İÇİMDEN GELDİĞİ GİBİ

07-12-2015

Özgürlükler açısından şu koca dünyanın üçüncü dünya ülkesi sayılacak bir ülkenin sorunlarla boğuşan bir kentte mütevazi takılan bir gazetede bana ayrılmış bu köşeden merhaba size.

Haftanın beş günü buradayım.

Kiminizle hemen hemen her gün (Batman Sonsöz Gazetesini düzenli takip edenleri kast ediyorum)

Kiminizle de arada bir karşılaşıyoruz (Batman Sonsöz Gazetesini arada bir takip edenlerden bahsediyorum) 

Gazetenin birinci sayfasına baktıktan sonra sayfayı çevirir çevirmez her gün kaleme aldığım başka bir konu ile size “merhaba” diyorum.

Bu güne kadar gazetenin yayınlandığı günlerde bana ayrılan köşede bir gün bile, gazete yönetimine mazeret bildirip yazmamazlık etmedim.

Demek ki benim açımdan ortada bir istikrar var.

Aslında istikrar konusu sadece benim açımdan değil, gazetenin tümü için söz konusudur.

Sonsöz Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız gün ile şuan ki durum açısından ciddi manada bir fark var.

Fark derken tabi olumlu açıdan bir fark bu.

Farkı da kamuoyundaki olumlu tepkilerden anlıyoruz.

Bu da işimize daha çok sarılmamıza neden oluyor.

Özelikle “Cumartesi Buluşmalarımız”da konuklarımızla gündem oluşturuyoruz.

Daha önce her Cumartesi günü konuklarımız oluyordu.

Konuk seçerken özel hassasiyetlerimiz ve biraz da imkânlarımızdan dolayı bunu 2 haftada bire düşürmek zorunda kaldık.

Bu hafta konuğumuz olmadığı için köşemde konu açısından özgür olduğuma göre kafama göre takılayım dedim.

Bir dahaki haftalarda böyle bir fırsatım olmayacağı için bu fırsatı iyi değerlendireyim diye düşündüm.

Nasıl olsa ne Gazete Sahibi Ercan Atay ne de Genel Yayın Yönetmeni Hatice Türkan yazı konusunda yazarlara karşı müdahaleci bir tavır içerisinde değiller.

Ancak bu bizim gazetelerdeki köşemizde “istediğimiz her şeyi yazabiliyoruz” anlamına gelmesin sakın.

Bir gün olur da “her şeyi özgürce ve korkusuca yazabiliyoruz” desek de siz inanmayın zaten.

“Sıkıyorsa yaz!”

Şeklinde o kadar çok tehdit var ki etrafımızda.

Anlayacağınız gazete yönetiminin sağladığı özgürlük alanı her şeyi yazabilmek için tek başına bir anlam ifade etmiyor.

Günümüzde bir gazetecinin özgürlüğünü kısıtlayan o kadar çok etken var ki say say bitmez!

Yaslar, kanunlar, mahkemeler, yetmedi vasıflı gazete olmanın şartları ve ihlal durumunda yaptırımlar ve daha birçok engel.

Sadece bunlar mı tabi ki değil.

Toplumsal bin bir tabu.

Töreler, aşiret yapısı.

Silahlı bütün güçler.

Cemaatler.

Demokratlığı sözde olan kurumlar.

Bir de tehlikelerin farkında olan sevenlerin.

Anneler, babalar, eşler, çocuklar, kardeşler ve dostlar.

Sonra da her fırsatta bitmez tükenmez nasihatleri;

-Aman kendine dikkat et!

-Şunu yazma, bunu yazma!

-Devletle kafa tutulmaz, baş edilmez!

-Sen mi düzelteceksin bu dünyayı!

-Can Dündar bile tutuklandı.

-Koskoca Ahmet Hakan’ı da öldürürsüye dövdüler.

-Senin gibi savunmasız birini karınca gibi ezerler.

----------------

Yaz yazabilirsen her bir şeyi özgürce bu tablo karşısında.

Bu gün kafama göre takılacağım dedim ya bunu fırsat görüp siz değerli okuyuculara içimi döktüm.

Oh be…

Bu sayede biraz olsun rahatladım.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?