Geçen hafta gazetelere, Bakanlık Müfettişlerinin denetimleri sonrası Batman'da 500'ün üzerinde kursun faaliyetlerine son verildiği” düştü.
Malum, Bakanlık müfettişleri uzun bir zamandır denetimlerde bulunmuyorlardı. Yeni uygulamalar sonucu mudur, tasarruf tedbirleri sonucu mudur bilinmez ama uzun bir aradan sonra üstelik geçmiş üç yıla dönük teftişte bulunuldu. Yapılan denetimlerin sadece yazılı evraka yönelik olduğunu belirtelim.
Bakanlık Müfettişlerinin gelmesi dahi duyumuma göre 700, gazetelere göre 500 kursun kapatılmasına yetti.
500 kursun kapatılması ne demek?
Bu konuda Allah’ın hiçbir kulu tek bir söz söylemedi. Ne, “Niçin” kapatıldığını söyleyen oldu ve ne de “Neden” kapatıldığına itiraz eden oldu. Sanki hiç bir şey olmamış gibi herkes kulakları üzerine yatıp sus pus oldu.
Oysa bu kadar kursun kapatılması sonucunda kıyametlerin koparılması gerekiyordu.
Neden mi?
Çünkü “Ya bu kurslar haksız yere kapatılarak kurslarda istihdam edilen yüzlerce Usta Öğreticinin ekmeği kesilmiştir.” – Ki bu konuda herhangi bir itiraz söz konusu olmadı. En azından bir açıklama duymadık.- Ya da en kötüsü bu kurslar usulsüz ve mevzuat dışı uygulamalarla bir nemalanma kapısı haline getirilmiştir.
İşin kötü tarafı bu uygulamaların denetime tabi olmadan yıllarca bu şekilde süre geldiği. Tabi ki bu kurslarda hakkı ile hizmet eden Usta Öğreticilerimizi tenzih ederiz.
Şimdi sormak lazım;
Sadece Bakanlık Müfettişlerinin gelişi ile 500 kurs kapandığına göre bu kurslar bundan önceki yıllarda da ne durumdaydı?
Bunların denetimi, kontrolü, yapılıyor muydu veya yeterli denetim ve kontrol yapılıyor muydu? Acaba usulsüz yapılan kurslara müdahale ediliyor muydu?
Bunları da ayrıca değerlendirmek gerekiyor…
Bizzat tanık olduğum kurslardan biliyorum. Bir okulda var olan altı saatlik kursların işlenmeden veya çok az bir süre işlenerek ücretlerinin verildiğini, hatta tatile çıkan Usta öğreticilere bile ücret ödendiğini, Usta öğreticilerin hiç öğrenci olmamasına rağmen kâğıt üzerindeki bilgiler doğrultusunda ücretlerini aldığını biliyorum.
Yapılan itirazların ise hiç değerlendirilmediğinin tanığıyım.
Hatta o kadar ki idareci olduğum bir kurumda hiçbir idareci olmaması nedeniyle idari işlere bakmak için son saatte 10 dk dersten erken çıkmam nedeniyle uyarı cezası ile cezalandırılıp ilçeye sürgün edilmeme rağmen aynı okulda kurslara girmeyen veya ders saatlerini tamamlamayan öğreticilerin hiçbir işleme tabi tutulmadıklarının tanığıyım.
Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar da olmaz!..
Bakanlık Müfettişlerinin gelmesi ile 500 kursun kapanması bunun apaçık delili değil midir?
Hele bir de DYK kursları dahil tüm kursların hakkıyla denetlenip incelenmesi halinde daha neler çıkar neler,.. İşte o zaman bir bakın da görün siz yapılan uygulamaları…
Neredeyse birçok kursta durum bundan ibarettir.
Yapılan bu uygulamalar, öğretmenler arasında eşitsizliğe neden olmaktadır. Haksız kazanca yol açmaktadır. Ayrımcılığa kadar gitmektedir. Cumhurbaşkanının deyimi ile “Biri bir alırken diğerine dokuz dağıtılmaktadır. Ne yazık ki kanun ve mevzuatlar adamına göre uygulanmakta bu da huzursuzluğa yol açmaktadır.
Kurumlar arasında hakkın ve adaletin sağlanması, başta yönetici ve idarecilerin akabinde devletin görevidir. Bu tür uygulamalara müsaade eden, yol veren, göz yuman ve seyirci kalan herkes bundan mesuldür.
Devletin malında; yetimin, öksüzün, yoksulun, fakirin, kimsesizin hakkı vardır. Bu nedenle hassas davranılmalıdır. Hakkı olana hakkı, haksız alana da cezası verilmelidir.
Yazılı evraklar sadece “Minarenin kılıfına uydurulmasından” ibarettir.
Kursların Usta Öğreticilerimiz için bir ekmek kapısı olduğunu ve birçok kişinin bu kapı sayesinde ekmek yediğini bu konuyu göz ardı etmemiz gerektiğini de çok iyi biliyorum. Ama ortada da bir gerçek vardır.
Bu alanda hakkıyla çalışan, dürüst, çalışkan, özverili yönetici, idareci ve çalışanları tabi ki tenzih ediyorum. Hakkıyla çalışan helal kazanç sahibi çalışanlarımızın da kat be kat fazla olduklarını da bihakkın biliyorum.
Bakanlık Müfettişlerinin sadece gelişi ile 500 den fazla kursun birden kapatılması, zaten herkesin bildiği gerçeklerin yapılan teftişlerle bir kez daha ortaya konmasından ibarettir. Ortaya konanlar sadece malumun ilamıdır.
Ortada bu kadar büyük bir usulsüzlük varken bu gerçeğe sessiz kalmak, hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, şaşılacak şeydir. Bunların elbette sorumluları vardır. Ve bu kadar büyük bir usulsüzlüğe meydan verilmesi de düşündürücüdür.
Kurslar üzerinden gerçekleşen ve haksız kazanca yol açan bu tür uygulamaların normalleştirilmesi, ahlaki olmadığı gibi günümüzün tabiriyle etikte değildir. Toplumsal ahlaka ise hiç uygun değildir.
Şimdi denilebilir ki “Madem bu kadar çarpılık ve usulsüzlük var o halde neden amirlere bildirilmez.”
Nedeni çok basit Kozlukluların bir sözü var “Adamê te heye an na…” Gercüşlülerde de “Xalê te heye? An na..” meselesi var. Maalesef günümüzde her şey adamına göre yürütülüyor. Adamın varsa idamlık adamı ipten alıyorlar, adamın yoksa suçsuzu ipe çekiyorlar.
Hele bir de vida gibi dönmeyip çivi gibi dik durursan…
Çivi vida ya sormuş “Nasıl eğrilmeden ilerliyorsun? Vida demiş “Döne döne ilerliyorum.” Aslında dönmesini bilmek gerek!!!. Amma… Her mide de kaldırmıyor…
Maalesef hakkın, hukukun, adaletin, şeriatın uygulanmadığı yerde dönmesini bilmiyorsan eğdirilinceye kadar tokmak yemeye hazır olmak gerekiyor…
Mesele gerçekten bu kadar basit…
Eğer adamın varsa ne yaparsan yap hep baş tacısın, eğer adamın yoksa elinle kuş tutsan “istemezük’ün” muhatabısın.
Maalesef yolsuzluk, haksızlık, arsızlık, hırsızlık, usulsüzlük, hukuksuzluk, ahlaksızlık almış başını gidiyor.
Hak, hukuk, kanun, mevzuat, etik, ahlak, geç bunları…
Bir kere güçlü olanın haklı olduğunu kabul ettikten sonra, güçlü haksız olsa da hep haklı oluyor. Hak hep güçlünün oluyor…
Benim bu güne kadar anladığım bir şey varsa o da şu ki;
“Devletleri yıkan dış güçler değil, asıl devletin içinde olan güç sahipleridir.”
Mehmet Emin BADUR 4 ay önce