ERKEN SEÇİMLE MUHALEFET SEÇELİM

19-01-2020

“Daha önce Suriye’den kaçıp gelenler sade Suriyelilerdi. Ancak İdlip’ten gelecek olanların tamamı eli kanlı olanlardır. Terör örgütünün üyeleridir bunlar.” diye bir alıntı yapıyor Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.

Henüz Esed rejiminin hava saldırılarında ailesini kaybetmiş ve İdlib’te donarak ölmüş Erva bebeğin acısı yüreğimizdeyken. Sayın Kılıçdaroğlu…

Sizin torunlarınız karnelerinizi sevinçle size gösterirken, siz yanaklarına dedeleri olarak buse kondururken… Vallahi terörist dediğiniz o çocukların ne okulları, ne dedeleri, ne de kendileri kaldı. Gerçek acıların ispata ihtiyacı yok. Bunlar ikna değil, isyan cümleleridir.

Tüm planların üzerine oynandığı, halkına bombalarla ölümlerin reva görüldüğü bu toprakların adıyla yazıyorum. Sayın Kılıçdaroğlu’na sormak istiyorum. Suriye’nin başkenti neresidir efendim? Bundan çok değil 15 sene evvel Şam diyecektiniz. Hayır! Suriye’nin başkenti acı, kan ve gözyaşıdır. Özür dilerim bu yazımı okuyupta acının ortasında gül yetiştiren hayatta kalma mücadelesi veren tüm Suriyeli direnişçi kardeşlerimden. Sizin tutunduğunuz eller bizimkilerden çok daha dirayetli ve sağlam. Asla direnişinize halel getirmek değil derdim.

***

Elbette gerçek hayatlar ve acılar ilgi alanınıza girmeyebilir. Zira tiyatro ve tiyatral acılara olan zaafınızı biliyoruz. Şovlara alışık bünyeniz. Ancak Suriye’de yaşanan bir insanlık dramıdır. Kapanan loş ışıklar altında ki kırmızı perdeler değil. Gözyaşının başkenti olan gözlerdir.  Başka sahnesi yok insanlığınızın. Provası yok gerçekliğin. Şayet varsa duruşunuz, varsa vicdanınız bir başka oyuna saklama şansınız yok efendim! Suriye’ de bugün yaşananlar gerçekliğin ta kendisidir. Yaşamak ve ölmek… Bu iki gerçeklik arasında yaşam savaşı veren insanlardır.  Ve tarafını seçecek olan insanlığınızdır.

Şayet tüm dünyaya sırtını dönerek göç ederken Aylan Kurdı…

Dini kimliği, dili, milliyeti farklı olmasına rağmen ‘Zulüm bizdensen ben bizden değilim’ derken Rachell…

Halep’te göğsümüz yanarken, Halep ateş altındayken, Peygamber sancağı topraklar, zulme reva bulunmakta iken…

Allah’ım canımı al ki cennette açlık yok diyen Muhammed açlıktan ölürken…

Ve şimdi İdlib soykırımın diyarı olurken…

Susuyorsunuz. Sözlerinizi onurlu bir devlet adamı tavrıyla kullanıp yaralarını saracak bir iki kelam etmiyorsunuz. Sözlerinizi silah olarak kullanıp zaten halkının çoğunu şehid vermiş insanların geri kalanını da sözlerinizle öldürüyorsunuz. Terörist dediğiniz insanlar mağdur, mazlum, kimsesiz, vatansız, aç ve perişan.

Size ve sizin gibi düşünen tüm insanlara karşı üzerimde “Bir zulmü engelleyemiyorsanız onu duyurun” diyen Haz. Ali öfkesi ve kırgınlığı var.

Dicle kenarında bir kurt bir koyunu yese, Allah adaleti gelir onu Ömer’den benden sorar. Diyen Haz. Ömer hassasiyeti var.

Hepimiz insanız. Ortak beldemiz dünya. Şayet ortak iklimimiz huzur olmazsa… Onca çığlığa bir “banane”yi reva görebiliyorsak her şey müstahak demektir bizlere. Hal böyle olunca da Sayın Kılıçdaroğlu makamlarımızın ve sahip olduklarımızın bir önemi kalmaz. Sizi hala sizde var olduğuna inandığım vicdanınıza davet ediyorum. Mazlumların yanında durmak sizi iktidar yanlısı yapmaz. Hükümetin Suriye Politikasını insani yollardan eleştirebilirsiniz. Fakat terörist muamelesi yaparak burada ne işleri var diyemezsiniz. Bir güzel sözle gönülleri kazanabilirsiniz fakat her şeylerini kaybetmiş bu insanların kalplerini kıramazsınız. Buna iznimiz olmaz. Bunları yaparken kaybedeceğiniz şeyleri hesaba katmayacağınıza inanmak istiyorum. Tekrar ediyorum hepimiz insanız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?