KALK!

25-12-2020

Yaşamak imece usulüdür. 
Bir insanın yarım kalan gülüşünün emanetçisi dudaklarınızdır.
 Bir çocuğun çıkaramadığı sesin ikametgahı var olan öfkenizdir. 
Hayata tutunmak üzere nasırlaşmış eller duymadığında acıyı onun acısını da gencecik ellerinde hissetmek bir insanlık karinesidir. 
Belki o eller bilmez kendi ahvalini gün olur ya insan merhameti çok görür kendine. 
Tam o an ona duyduğun merhametin adıdır kış güneşi. 
Kış güneşi…
Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör değildir ya. Bizlere uzanan nice elleri görmeye olan niyetimiz bizleri rahatsız uykularımızdan kaldıran bir sabah ezanı gibidir. 
Kalk sıcak yatağından! 
Üstü açık uyuyan var. 
Arın üzerine yama olarak taşıdığın ne varsa…
Acın dahi senden değilse doldurma ceplerini. 
Koşman gereken yığınlar var. 
Yığın dediysem bükülmesin belin. 
Bir insan ki tüm insanlığın imzası. 
Var sen birine derman ol. Bak gör dizlerinde hayata küsmüş menüsküslerin nasıl da yolla barışık koşturuyor. Attığın bir gülüş bin gamı nasıl da ağlatıyor.
Sen bana bir başarısızlık öykünü anlat. 
En kaliteli düşüşlerinden bahset. 
Başına üşüşen akbabalar ile dansını öğret. 
Gülüp geçtiğin insanların sokaklarında rast geldiğin manolyaların kokusundan bahset. İlla rakamlardan bahsedecek olursak çocukken aldığın sıcak ekmeğin kaçta kaçını yolda yediğini anlat. 
Boş ver yaşı, memleketi, ırkı ve makamları…  
En uzun havayı kim için çığırından, ekmeğin tuzuna o kadar da aldırmadığın yıllarından, sonraki adımını hesaba katmadığın hoyrat çağlarından bahset.
Ayakların basmıyorsa yere göğün suçu ne? 
Bastığın yer durmuyorsa yerinde ayakların günahı ne? 
Dünyadan hızlı dönen insanlar, bir bukalemuna dahi grinin elli tonunu hissettirircesine girdikleri her tahakküm postunun rengini alırken onlardan geriye bizlerde sadece  mide bulantısı kaldı.
Çiçeğim… 
Bu sözlerimi ister sırtına bir dövme, ister kulağına bir küpe, ister iki kulak arası yolculuk yapan bir lakırdı olarak al. 
Her tuttuğu oyuncak elinden alınmış bir çocuk elindeki oyuncakları da yere bırakır. Bu enteresan vazgeçiş öyküsünü elinde bir meşale olarak taşıma. 
Bunu yazgın olarak tanıma. Bir yara kanadığı yerden iyileşir. 
Bir çocuğun gözünden öfkeli bir yaşlı gibi bağırıp duran gürleyen o bulutlar bir başka gün gökkuşağını kucağında sunar insanlığa. 
Tüm öykülere gebe varlığından bir mücadele öyküsü neden doğmasın? 
Mademki her ihtimalİ karnında taşıyor bu aciz vücudun ya neden bir güneşi doğurmasın.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?