İSTEK VAR, HAZ YOK

04-03-2019

Muhakkak ki gelir düzeyi ile de, aç kalma korkusu ile de ilgisi var. 
Ama mesele o kadar basit değil. 
Olsaydı aç kalma korkusu geride kalmış, sosyal devletin geliştiği ülkelerde durum farklı olurdu. Bilimsel olmayan gözlemlerime göre Japonya dışında her ülke gastronomisinde ‘bol kepçe’, ‘az ama öz’den önde. Neden? İngiliz ‘TheGuardian’ gazetesinde okuduğum AmyFleming  imzalı ‘Doymak bilmeyen iştah: Bağımlılık yükselişte mi?’ adlı makalede çok ilginç noktalar var.
İSTEK VAR, HAZ YOK
Nöropsikolojideki bulgulara göre bir şeyi güçlü biçimde istemek için onu sevmek ve tüketiminden haz almak gerekmiyor. Beyinde salgılanan ‘dopamin’ şiddetli isteğin kimyasal kaynağı.

Dopamin salgısı dürtüklenince güçlü bir istek oluşuyor. Ama bu şiddetli arzunun tatmini insanı mutlu etmiyor. Yani haz duygusu oluşmuyor. Tersine doyumsuzluk, kendini suçlu hissetme gibi negatif duygular ortaya çıkıyor.
Haz alma duygusu daha narin ve çaba harcayarak geliştirilmesi gereken bir özellik. Belki bir imtiyaz. Beyindeki yeri güçlü isteğe göre daha kırılgan.

Sürdürebilirliği kolay değil. Aynı adale geliştirir gibi üzerinde çalışılması lazım.
Bu açıdan bakılınca günümüz toplumunun neden her alanda müptelalar yarattığını anlamak kolay. Eskiden liste kısaydı. Alkol bağımlısı... Uyuşturucu bağımlısı... Sigara bağımlısı...
Şimdi eklemeler yapabiliriz. Sosyal medya bağımlısı. Alışveriş bağımlısı. Fastfood bağımlısı.
Bu tip modern bağımlılık türlerinin içki, uyuşturucu ve kumarbazlık gibi bağımlılık türleriyle arasında önemli bir fark var. Diyelim alkolizm. Toplum tarafından hoş karşılanmaz. Uyuşturucu kullanmanın kanuni yaptırımları var. Ama ‘akıllı telefon bağımlısı’ olmanın yaptırımı yok. 
Aşırı yemek de duygusal bağ olmadan, hatta karşınızda canlı bir mahlukat olmadan, devamlı cinsel tatmin aramaya benziyor. Sonuç benziyor çünkü tüketim arttıkça ortaya çıkan haz duygusu değil. Tam tersine. Fazla yediğiniz için suçluluk duygusu. Kronik tatminsizlik. Damakta kalan kötü bir tat. Hazla birleşmeyen dopamin bizleri yıpratıyor.
TÜKETİM ARTIYOR, KALİTE DÜŞÜYOR
Ama bizler fail değil kurbanız aslında. Karşılıklı zar atıyoruz ama karşımızdaki zar tutuyor. Karşımızdaki kim? Toplum. Daha doğrusu toplumun bizi güçlü yönlendirmesi. Her yerde karşımıza çıkan ve aşırı tüketmeye özendiren dürtüler ve imalar aracılığıyla. Yani TV reklamları, sosyal medya’da yemek fetişizmi ve iştah açıp dopamin salgılatıcı fotoğraf ve video’lar... 
Tüketim artıyor ama kalite düşüyor. Gözümüz doyuyor ama eskilerin deyimiyle gönlümüz huzura kavuşmadığından devamlı aç kalıyoruz.
Anlayacağınız, habire yiyoruz ve sosyal medyada paylaşıyoruz. Kahve meselesine gelmedik bile. Son dönemde kahve fanatiklerinin sayısı öyle bir arttı ki, kahveden nefret eder oldum.

Bir şeyin de cılkını çıkarmasak hiç fena olmayacak ama maalesef fren balataları bizde değil galiba. Bana kültürden sanattan bahsedin, yemekten değil.

En son ne zaman tiyatroya ruhunuzu doyuracak bir konsere gittiniz. Bunları yapamadınız mı? Peki ya sizi güncelleyecek bir geziye çıktınız mı?

Bu şehirde en büyük problemleri sıralıyorum; Araba, yemek, ev fetişizmi!! Bunlar bizim olmazsa olmazlarımız , bunlar yoksa tamamıyla eksiğiz ! İki adım yere arabasıyla gitme meraklısı o kadar çok sonradan görme var ki bu memlekette anlatamam.
Bu anlattığım şeylere bozulanlar olacaktır ama emin olun yarası olan gocunur!
Hadi kalın sağlıcakla…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?