PARA, PARA, PARA

01-09-2014

Napolyon’a; “Bir savaşı yapıp kazanmak için ne gerekir?” diye sorulunca Napolyon: ”Para, para, para” diye cevap vermiş. Bugün insanlar sadece savaş için değil her türlü durum için bunu demektedirler.

Sadece sözler ile değil hal dillerinden de İnsanlar müşahede edildiğinde durum fark edilmektedir. İnsanoğlunun sınır tanımazlığı elbette onu felakete sürüklemektedir.

Zengin Batı ülkelerinin siyah ırkı gemilerle kendi kıtalarına götürüp köleleştirmesi insanın ne kadar acımasız olduğuna bir örnektir.

Avrupa ülkelerinin Amerika kıtasını keşfetmesi ve bu kıtanın asıl sahiplerini katletmesi insanlık tarihi için kara bir lekedir.

Demokrasi havarisi kesilen Amerika bu çağda bile siyah ırka ikinci sınıf muamelesi uygulayarak kendi içindeki çelişkiyi bize göstermektedir.

Modern ve çağdaş görünen Avrupalıların, Afrika ülkelerinin altınlarını, petrolünü ve diğer yeraltı madenlerini müktesep hakkı gibi çıkarıp kullanması emperyalistlerin Para için yaptıklarını açığa çıkarmaktadır.

Ortadoğu’da oynanan oyunlar ve karışıklıklar Petrolü kontrol etme arzusundan kaynaklanmaktadır. Hâsılı Yeryüzünde Gücü ellerinde bulunduranlar değerleri ve ilkeleri ön planda tutmaları gerekirken maalesef Parayı ve Maddeyi öne çıkarmaktadırlar.

Hırsını kontrol edemeyenler sınırsız ve ölçüsüz bir biçimde insanlık değerlerini yok etmektedirler.

Cenabı Allah ilk insan olan Hz. Âdem’e sınırı öğretmişti. Kendine gösterilen ağaca yaklaşmayarak sınırını ve ölçüsünü bilecekti. Oysa Hz. Âdem sınırı çiğnedi ve kendine zulüm etti.

İnsanlık da sınırlara riayet etmeyerek kendi nefsine zulüm etmektedir.

Sınırsızlık ve hırs insanı ölçüsüz ve kontrolsüz bir yaratığa dönüştürmektedir.

İlimiz insanın temel gereksinimleri olan hava ve su açısından zayıf bir mekândır. İlimizin rakımı düşük aynı zamanda kapalı bir havza içinde yer alması bizleri kirli hava solumak zorunda bırakıyor.

Zemini kayalık olmadığı için toz duman açısından dezavantajlı bir alanda yaşıyoruz. Ağaçlandırma ve yeşillendirme açısından da yeterli bir çalışma olmadığı için uçuşan toz ve toprağı solumak zorunda kalıyoruz.

Ağaçlandırma ve yeşillendirme çalışması yapması gerekenler bunu yapmadıkları gibi hava sirkülâsyonunu engelleyici icraatlara imza atmaktadırlar.

Yıllardır heyelan bölgesi diye dillendirilen alanlar imara açılmış, boş alan bırakılmaksızın yüksek binalar yapılmıştır.

Hava almanın imkânsız olduğu, güneşin görmediği binalar nerede ise içi içe girecek şekilde inşa edilmiştir. Heyelan alanları denilen yerlere on üç katlık binalar dikmek neyin göstergesi olabilir?

Para hırsı insanlığı diplere indirmektedir. Balçık ve bataklık alanlara dokuz kat, on kat ruhsat verilmesi yetmiyormuş gibi Müteahhitler para hırsıyla kaçak katlar çıkmaktalar.

 Eşrefi mahlûkat olmaya namzet olması gereken insanlık Esfeli safilin için ne kadar da çok çaba göstermektedir. Para hırsı ve menfaat tutkusu nereye kadar gidecek?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?