TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE ATILDI!

22-03-2021

İstanbul Sözleşmesi kadını korumadı. Kadını korumadığı gibi aile içi kutuplaşmaları artırmıştır. Kadın cinayetlerinin giderek artmasına sebep olmuştur.
2011 yılında imzalanan İstanbul sözleşmesi, 2012 yılında onaylanmıştır. 1 ağustos 2014 tarihinde ise yürürlüğe girmiştir.
Avrupa Birliği uyum yasaları kapsamında imzalanıp onaylanan İstanbul sözleşmesine Türkiye olarak herhangi bir şerh koymamıştık.
Oysaki İstanbul Sözleşmesine şerh koyan Avrupa Ülkeleri vardır.  İstanbul sözleşmesini onaylamayan Ülkeler de vardır.
İstanbul Sözleşmesini onaylamayan Ülkeler arasında; Bulgaristan, Macaristan, Ukrayna ve İngiltere gibi Ülkeler vardır.
İstanbul Sözleşmesine şerh koyan Ülkeler arasında; Fransa, İsviçre, İsveç, Yunanistan ve daha birçok Ülkeler vardır.
İstanbul Sözleşmesine gözlemci olarak katılan Ülkeler arasında ise; ABD, Japonya, Kanada, Meksika ve Vatikan gibi Ülkeler vardır.
İstanbul Sözleşmenin en erken yürürlüğe girdiği Ülkeler arasında ise; Türkiye, Arnavutluk, Andora, Avusturya,  Bosna Hersek, Danimarka, İtalya, Karadağ, Portekiz, Sırbistan, İspanya vardır.
Peki, Türkiye İstanbul Sözleşmesini en erken yürürlüğe koyan Ülkeler arasında olduğu halde neden sözleşmeden ayrılan ilk Ülke oldu?
Toplum arasında çok tartışılan İstanbul Sözleşmesi maalesef kadını korumadı. Bunu nasıl anlıyoruz ve neye dayanarak söylüyoruz?
Elbette bunu rakamlara bakarak söylüyoruz. Türkiye’de 2011 yılından 2020 yılına kadar kadın cinayetleri sürekli artmıştır.
İstanbul Sözleşmesinde Cinsi Sapıklığın önü açılıyor. İstanbul Sözleşmesine göre kadınlık ve erkekliğin fıtratta yer alan bir durum olmadığı, sosyal şartlara bağlı olarak değiştiği ifade edilmektedir.
Buna göre Toplumsal cinsiyet kavramında değişiklikler yapılarak kadınlık ve erkekliğin doğuştan gelen yapısını bozmaya yönelmektedir.
İstanbul Sözleşmesinde dini hassasiyetler yok sayılmaktadır. Sözleşme; dini değerleri, örfü, ananeyi hedef alarak yok sayıyor.
Sözleşmenin 12. Maddesinde “Taraflar kültür, örf ve adet, gelenek, din ve sözde “namusun” iş bu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için mazeret oluşturmamasını sağlar” denilmektedir.
Sözleşme aile içinde yaşanan en basit çekişme veya müdahaleleri şiddet olarak tanımlayıp hayatı yaşanmaz hale getiriyor.
Sözleşme şiddet tanımını muğlâk hale getirerek her şeyi şiddet tanımında görüyor.  Sözleşmede “Kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veren veya verebilecek olan…” Gibi çok esnek ifadeler kullanılıyor.
Sözleşme LGBT gibi sapkınlıkların önünü açarak bu tür sapık yönelimleri koruma altına alıyor. Doğal olarak aileler çocukları için endişe etmeye başladılar.
İstanbul Sözleşmesi’nin; Temel Haklar, Eşitlikler ve Ayrım Gözetme bendinde, cinsel yönelim ve cinsel kimliğe yönelik ayrım yapılmaması adına, bu olgulara legallik kazandırılıyor.
Yani İstanbul Sözleşmesinde Cinsel Yönelim ve Cinsel Tercih gibi ifadeler kullanılarak insanların istediği gibi Cinsel tercihte bulunabilecekleri vurgulanıyor.
Doğal olarak İnsanlar Dinimize, Kültürümüze, Örf ve ananemize uymayan bu ifadeler ve yönelimlerden korkmaya başladılar.
İstanbul Sözleşmesi LGBTİ’ YE karşı koruyucu bir metin anlamına gelirken bu sözleşmeyle LGBTİ birçok ayrıcalığa sahip olmuş oluyor.
Sözleşme zinayı meşrulaştırmakla ailelerin parçalanmasına yol açıyor. Aynı zamanda eşcinselliğin artmasına da neden oluyor.
İstanbul Sözleşmesinde bazı ifadeler Aile müessesinin anlamsızlaşmasına yol açıyor. Örneğin “Partner” diye bir kavram ile her türlü cinsiyettin bir arada yaşayabilmesine yol açıyor.
Yani Aile yerine konulacak alternatif tanımlar öngörerek Ailenin kurulmasına gerek duyulmuyor. Ailelerin yıkılmasının müsebbiplerinden biri de İstanbul Sözleşmesidir.
İstanbul Sözleşmesi şiddetin kökenini saptırıyor. Aile içi şiddetin veya kadına yönelik şiddetin önlenmesi nedenlerini sadece toplumsal cinsiyette görmektedir.
Buna göre örneğin alkol, uyuşturucu vs gibi sebepleri görmezden geliyor. Oysa yapılan araştırmalarda erkeğin alkol aldığı gün şiddete meyli artıyor.
Erkeğin, karısının sosyal medyasına karışması veya elbiselerini tartışmasını dahi şiddet olarak görüyor. Dolayısıyla sırf bundan dolayı kadının beyanı ile erkek uzaklaştırılıyor.
Erkeğin evden uzaklaştırılması erkeği törpülüyor. Karı-Koca arasında güven ilişkisi zedelenmiş oluyor. Güven ilişkisi zedelenen aile içi ilişkileri zayıflayıp ince noktadan kopuyor.
Netice itibariyle İstanbul Sözleşmesi Kültürel Kodlarımıza uymadı. İstanbul Sözleşmesi yerine Kültürel Kodlarımıza uyan Ankara Sözleşmesi çalışmaları şu anda yapılmaktadır.

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?