Ben aşık ise bedeninde bir dünya taşır, aşık değilse ben denen beden hamallık eder; bir ceset taşır, durur bedeninde...
Sen misin köpek, yoksa ben miyim köpek? Ya da soralım köpeğe sen mi olmak ister, yoksa ben mi? Ya da olmak ister mi sen ya da ben?
Bu gönül bir akbabadır duracağı yeri bilmez, bilemez. Bir o pazar, bir bu pazar gezer. Pazarda her tezgahta cesetler var tezgah tezgah. Eyvah ki ne eyvah. Geriye ne kalır bir eyvah ne de bir tezgah. Geriye kalır bir ah. Bu gönül bir akbabadır.
Ne bu yana gelir
Ne öte yana gider...
Saraylar, saltanatlar sahibi zanneder kendini,kim kimin sahibi unutmuş... Sonra da aşka talibim, der. Dünya öyle bir kanat çırpar ki boynuna takar yuları, biner gider. Kimine de yular takmaya bile gerek duymadan yularsız biner, gider...
Söke pazarının eski şaşalı, şatafatlı dönemlerinde olduğu bir gündü. Gökte güneş son nefesini veriyordu, balıkçı tezgahındaki Sait Faik'in can çekişen "Dülger Balığı"nı görende.Yüzlerine tülbent çekmiş ve sadece simsiyah çocuksu gözleri görünen bulutlarsa ben, kokuyordu. Bir adam elinde bir tasma, tasmanın ucunda iri yarı bir köpek.küfürler savura savura, ağzında salyalar aka aka ilerliyordu pazarın ortasında hızlı ve telaşlı bir şekilde.. Ama mağrur ve gururluydu. Gel köpekoğlu köpek, gel. Sen kendini sahipsiz mi sandın. Bilmez misin ben senin sahibinim.İyi dinle, itaat et ve işit beni. Bundan sonra ne dersem, o olacak...Ben seni salmadan asla ama asla kapıdan ayrılmayacak, yemeğini verdiğimde yiyecek, yemek vermediğimde susacak ve şükredeceksin haline dedi. Ağzından salyalar aka aka bağırıyordu azametli ama çıplak kral. Çekilin çekilin diye diye bağırıyor önüne geleni ite ite ilerliyordu..
Bir pazar ortasında bir çocuk sesizliğindeyim. Önce bir kadın sessizliğinde ağlar,. Sonra şair sensizliğinde dururum. Gözyaşım hüzün olur, sonbahar olur. Her yer hazan olur ,sapsarı kesilir.Eyvah ki eyvah dünya bir insansızlık bir de bir ah diye diye iniler.
Bir kadın bütün asaletiyle, bütün sessizliğiyle yürür pazarın ortasında. Ardından bir adam yalvara yalvara yakarmakta. Lakin bugün pazar, ortalık kıyamet. Son pişmanlık fayda etmez..
Adam:
—Ne olursun, beni terketme. Ben seni kendimden çok sevdim. Seni seviyorum, sana aşığım...
Kadının ağzında bir bıçak. Virane olmuş bir ev sessizliğinde yürüyor tüm adaletiyle, elinde bir Terazi ve bırakmadığı asaletiyle...
Adam:
— Ben seni sevmekten, sana talip olmaktan, sana aşık olmaktan başka ne yaptım, ne ettim..
Neden konuşmazsın.. Neden beni terkedersin... Ne olursun gitme, ne olursan susma. Hem sen gidersen kim suçlayacak fesleğenleri? Kim kim sulayacak ölü kuşları. Kuşlar nereye gidecek öksüz ve yetim halleriyle halsizlikleriyle?
Kadın ölüm sessizliğindeydi ve gerçekten gidiyordu; çünkü kadınlar giderse kimseye hissetmeden, kapıları kırmadan sessizce gidiyordu Cemal gül yüzünü ekşitirken... Adam iyice korkmuştu.Belki de ilk defa korkmuştu o azametli ama çıplak kral. Bir kadının bağırmasından ve çığlığından korkmuyordu artık. Biliyordu çünkü bir kadının gidişinin asil ve sessiz olduğunu... Bildiği bilmediği bütün duaları ediyordu. Bildiği, bilmediği bütün dillerde. Önce dört kitap üstüne sonra da on iki kitap üstüne yeminler ederek dua ediyordu adam. Ama kadın da artık biliyordu yanmamış neyden ses çıkmaz. Ölü Canlar misali kadın hiçbir şey duymuyordu... En son adam bir rüzgâr misali gelip geçti gönül konağından ve kadının önünde diz çöktü, yalvardı yine benle başlayan bir cümleyle....
Adam:
— Ben seni sevdim. Seni sevmekten başka hiçbir şey yapmadım. Ben kendimi sana adadım. Ne olursun gitme, ben seni köpekler gibi sevdim. Ve ben köpekler gibi seviyorum seni hala...
Ortalık, çarşı pazar toz duman. o kadar ben kelimesi geçiyordu ki her cümlede kadın bir an kusacak gibi oldu benlerden. Kadın acı acı gülümseyip portakal ve papatyaya karışımı ekşimsi ve acımsı kokan bir damla gözyaşıyla...
Kadın:
—Kim öldü?
Kim oldu? Ölenler öldü, olanlar oldu.
Ben senden ne istedim biliyor musun? Sadece insan gibi sevmeni, köpek gibi değil.... Sen ki köpek gibi sevmeyi nerden bileceksin ki hem...
Sonra başını kaldırıp bütün asaleti ve sessizliğiyle bir kuş olup uçtu gitti göğün yedi kat merkezine,
aşıklar diyarına...
Adam yapayalnız bir başına kaldı, mektuba cevap almayan bir aşık misali.... Sonra başını eğdi ve yere yıkıldı o azamatli ama çıplak kral. Başını kaldırdığında boynunda kanlar ve koca bir tasma duruyordu. İri yarı bir adam elinde bir tasmayla kin kusuyor, onu tekmeliyordu.
İri yarı adam pazarın ortasında bağıra bağıra, pazarı yara yara; gönülde yara aça aça ilerliyordu.....
İri yarı adam:
—Gel ey köpek. Sen kimsin ki?
Sen kendini ne sanırsın, gafil köpek? Sana demedim mi yediğin çanağa bir daha tükürmeyeceksin?Sen kendini Saddetin Köpek mi zannedersin; yoksa sen kendini dünyaya azametli bir kral mı sanırsın? Bilmez misin ben senin sahibinim.. Yürü köpekoğlu köpek... Yürü kendini bilmez azametli ama çıplak ve utanmaz kral...
Gözden kaybolana dek elindeki tasmayla köpeği çekiştire çekiştire ilerledi. Ve pazarın öbür ucunda durdu,tam da yazarın yere düşüp kalbini kanattığı ve ah dediği yerde.
Pazarın bir ucunda bir kelebek kanat çırpıyor yalnız başına.
Bir ucunda Bir köpek/adam iri yarı bir adamla can çekişiyor. Pazar sessizliği ortasında ise bir şair, bir kuş ve bir çocuk duruyordu artık sessiz ve sensiz.
Bir hikayeden çıkarmak ister herkes bir hisse. Aşık dediğin dövene elsiz, sövene dilsiz olacak... Aşık Hz. İsa gibi olacak. Atılana tokata gül olacak, diğer yanağını gösterecek.... Aşk, çile ister. Aşk, çöl ister. Aşk dağları delmek ister...Aşık olana yorulmak yok... Aşka dünya nafile. Döşekte öyle oturacaksın da sonra aşık oldum, yedi kat göğe çıktım diyeceksin. Yok öyle bir dünya. Yok üç kuruşa beş köfte... Aşığım diye ortalıkta azametli ama çıplak bir kral gibi gezme. Yoksa hangi merdivenle çıkacaksın yedi kat göğe.
Aşk ben deyip egoist hedonist liberal bireyciliği kabul etmez. Aşk toplumsal dayanışmaya dayalı kolektif, özgürlükçü ve adil bir biz ister.
İsa gibi çile çekmeden, Musa gibi Tur'a çıkmadan Muhammed(S. A. V) gibi taifte taşlanmadan aşk olunmaz.. Sen de ben aşık oldum deyip ortalıkta gezme azametli ama gafil çıplak kral...