ANNEMİN KIRIK AYNASIYIM ASLINDA

18-07-2017

Benim bu dünyada hiç kimseye borcum yok diye kimse böbürlenmesin.

Herkesin mutlaka ama mutlaka vardır bir borcu.

Bu gün size hatırlatacağım borç öyle bir borçtur ki, ömrünüzün sonuna kadar çalışsanız, belki de dünyanın bütün paraları sizin olsa o borcu kapatmanıza yetmez.

Borcunun farkında biri olarak hiçbir zaman bitmeyecek olan bu borcumdan dolayı şahsen hep eziklik his ediyorum.

Borcumun her gün biraz daha katlandığının farkındayım da.

Bu yüzden bu dünyada en çok borcu olanlardan birinin, kendim olduğunu biliyorum.

Oysa benden alacaklı olana sorarsan “ne alacağı? hem ben ne verdim ki alacağım olsun” diyecek kadar temiz kalpli bir insan.

Alacaklıma neye karşılık borçlandığım her hatırladığımda bir Allah bir de ben biliyorum o müstesna insanın, yaşamıma kattıklarını.

Bu yüzdendir uzun süredir onunla ilgili bir yazı yazmak istiyordum.

Hayatımın en zor yazısını yazmak için nasıl bir başlangıç yapacağımı bilemediğimden bu güne kadar erteledim hep.

Yaşamımı borçlu olduğum, benim için iyi kalpli bir melek olan bu insanı bir yazıya sığdırmayacağımı ve bundan dolayı borcumun biraz daha artacağından korktum bir de.

Okuma yazması olmaması, Kürtçe dışında tek kelime başka dil bilmediğinden nasıl olsa bu yazıyı okumayacak olması nedeniyle cesaretimi toplayıp başladım yazıya.

Konuşmaya başladığımda ilk öğrendiğim sözcük olan  “Daye “ (Anne) diye hitap ettiğim benim için bir insanlık abidesi olan Annem ile ilgili ilkyazı deneyimim bu.

Siz yazdıklarımı okuyunca yazı ile ilgili ne düşünürsünüz bilemiyorum ancak şundan eminim ki 27 yıllık gazetecilik mesleğimde benim için en zor ve acemice yazıyı okuyorsunuz şu an.

Çünkü dünyanın bütün mükemmel sözcüklerini bir araya getirsem biliyorum o insanlık abidesi Annemin benim için yaptıklarını anlatmaya yetemeyeceğini.

O yüzden yazamaya başlarken ellerim titriyor, klavyenin tuşlarına her bastığımda.

Mahçupiyetten, heyecandan, ağır borç yükünden ter içinde kaldım birden.

Alnımdan akan terden, klavye ıslandı bir anda.

Hatta yazıdan vazgeçecek gibi de oldum.

Ama her şeye rağmen yazmalıyım bu yazıyı, diyerek toparlanıyorum.

Annemin, çocukluktan başlayan zor ve acılı bir yaşamı olmuş.

Daha 7 yaşında iken Anne ve babasını kaybeden Annemi, abi ve ablaları büyütür.

16 yaşında çocuk yaşında iken görücü usulü ile babamla evlendirilir.

O çocuk yaşında, o yokluklar içerisinde tanımadığı, bilmediği uzak diyarda, bir eve gelin gider.

1950’li yıllarının ortalarında hayatla zorlu bir sınava başlar.

Ölen çocuklarını saymazsak üçüncü evladı olarak bir kış gününde beni dünyaya getirir.

3–5 haneli, yeşillikler içerisinde bir köyde doğdum ve büyüdüm.

Öyle iyi kalpli bir Annenin çocuğu olduğum için çok şanslı görüyorum her zaman kendimi. 

Yardımsever, güler yüzlü Annem,  sadece çocuklarına değil herkese karşı o kadar iyiydi ki kimin başı dara düşse ona yardım ederdi.

Biz çocuklarına hiç şiddet uygulamayan hatta kızmayan biri olduğu için şiddetin egemen olduğu bir coğrafyada bu tutumu nam salmıştı.

Çocukları olarak Annemizin hiçbir zaman ne gece uyuduğunu ne de sabah uyandığını görmezdik.

Onu gece gündüz hep çalışırken görüyorduk.

Mutfağı, banyosu dahil 1+1 kerpiç evimizin her işini o yapardı.

Yokluktan ve köyümüzün şehre uzak oluşundan dolayı, şeker ve yağ hariç her şeyimizi köyde üretiyorduk ve her yediğimiz yemekte mutlaka Annemizin alın teri vardı.

1+1 kerpiç evimizin giriş salonunun bir köşesinde bir leğen içinde bizi yıkarken eli vücudumuza değdiğinde çizikler oluşurdu bedenimizde.

Çünkü Annemizin elleri çalışmaktan nasırlıydı hep.

Köydeki bağ-bahçe işleri, geçim için buğday hatta tütün ekimi,

Koyun, hindi ve tavuk yetiştiriciliği, evin suyunu taşıma yolu ile karşılanması,

Tandırda ekmek yapma,

Çamaşırları elde yıkama,

Yırtıklarımızı yamalama,

Bir de bunca iş içerisinde beş çocuğun sorunları ile ilgilenme yani anlayacağınız bin bir iş ve uğraşın üstesinden geliyordu.

Ev işleri bitmek tükenmek bilmiyordu bir türlü.

O yüzden Annemizle doğru dürüst birlikte oturamıyorduk bile.

Mesela başımı dizine koyup uyuduğumu hiç hatırlamıyorum.

Çocukluk hayallerimin en başında, bizim için hep çalışan, koşturan, üzülen ve yorulan Annemin unutamadığım o yüz ifadesi var.

Bize masallar anlatması, beraber güldüğümüz, fotoğrafını hatıralarım arasına kaydetme şansım olmadı.  

Her cefakâr Anne gibi çok ama çok zorlu bir yaşamı oldu bu dünyada annemin.

Çalıştı, ezildi ve yoruldu hep.

Bunca koşuşturma içerisinde inançlı biri olarak ibadetini ve dualarını da hiç aksatmadan sürdürdü.

Her namaz vaktinde saatlerce seccadede dualar ederdi.

Şimdiki gibi geçmişte de çoğu kez bitap düşmekten seccade üzerinde uyurdu.

Başındaki tülbendi, elindeki tespihi ile her seccadede uyduğunda gökyüzünden bir melek, misafirliğimize gelmiş gibi bir hisse kapılırdık.

İşte benim böylesi beyaz kanatlı, iyi kalpli bir meleğe, telafisi mümkün olmayacak kadar büyük bir borcum var.

Bu çok tuzaklı dünyada onun sevgisi ile moral buluyor ve duaları sayesinde hayata tutunuyorum.

Ne kadar büyümüş olsak da o hala anaokulundaki öğrencileri yaşında görüyor evlatlarını.

Annem, eşi benzeri olmayan bir anaokuluydu benim için.

En büyük kazanımım olarak gördüğüm mertliğimi, eğilmeden, dimdik ve dosdoğru yaşam tarzımı, onun verdiği eğitim sayesinde öğrendim. 

Anaokulunda bize helal ve haramı ayrıt etmeyi, sadece kendi derdine değil herkesin derdine yanmayı öğretti. 

İnsan hakları savunuculuğum, çevreci kimliğim, aşırı derecede duyarlı oluşumu da çocukluğumda aldığım ilk ana eğitimime bağlıyorum.

Ben, aldığım eğitimle annemin tam da aynası olmayı başaramadım ancak onun kırık bir aynası olabildiğimi sanıyorum ve bununla teselli oluyorum. 

Yorgun annem şimdilerde iki büklüm olmuş, yürümekte bile zorlanıyor.

Bu yazdıklarımı büyük ihtimalle okuyamayacak, haberi de olmayacak belki de böyle bir yazıdan.

Önüne diz çöküp onunla ilgili acemice yazdığım bu yazıyı okuma cesaretini de bulamıyorum kendimde.

Çünkü gerçekten bir evlat için en zor olan iştir annesini anlatmak ve yazmak.

Başta da dediğim gibi dünyanın bütün mükemmel cümlelerini bir araya getirseniz insanın annesini tarif etmesi mümkün değildir.

Biliyorum bu yazımda ben de annemi anlatmayı başaramadım. 

Ama en azından uzun süredir yüreğimde büyük bir ağırlık oluşturan bir yükten kurtulmuş oldum.

Bu yazıdaki diğer bir amacım da dünyanın bütün evlatlarına sorumluluğunu ve borcunu hatırlatmaktır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?